Çevirmen: onlystr842d
Bölüm 10
“Gerçekten Amoide’un karısı olduğunu düşünmüyorsun, değil mi?”
“O zaman, değil miyim?”
“Ne?”
“Bu köşke geldiğimden beri annem bana benim bir düşes ve Dük Amoide’un karısı olduğumu hatırlatıyor.”
Düşes olsam da Camilla bana saygılı davranmazdı. Evin hanımı böyle yaptığından çalışanlar da yeni düşese saygı duymadı.
Karşımdayken bana saygılı davranırlardı ama sırtımı çevirdiğim anda alay konusu olurdum. Kocam tarafından sevilmediğim için beklenen bir sonuçtu. Hayır, her şeyden önce o beni karısı olarak bile kabul etmedi.
“Sözleşmeyle evlenmiş olsak da hâlâ kocama bakma hakkım var.” Onun ölümü. Benim asılsız suçlanmam. Ne olursa olsun mâni olmalıyım.
“Raymond yine onun kişisel doktoru olarak kalacak. Amoide’un bakımı görevini üstlensem bile annem düzenli olarak bilgilendirilecek. Yalnızca annemin yükünü hafifletmek istiyorum.”
Koltuğumdan sivri dikenler çıkmış gibi hissettim. Yalnızca Camilla önerimi kabul ederse planımın bir sonraki aşamasına geçebilecektim. Şimdi reddederse…
“Sen değiştin, değil mi? Sanki başka birinin ruhu bedenini ele geçirmiş gibi…”
Camilla’nın sözlerine karşı yumruğumu sıktım. “İnsanlar durmadan değişir.” Ancak o zaman hayatta kalabiliriz.
Camilla bana bakarak gözlerini kıstı. Gerçekten durumu anlayamıyormuş gibi görünüyordu.
“Neden birdenbire bunu yapıyorsun?”
Yanıtı basitti. Yaşamak için. Gerçekten yaşamak istedim. Bu yüzden, etrafımdaki her şey korkutucu görünmeye başladı. Buna rağmen, sahip olduğum ne varsa sonuna kadar kullanmaya karar verdim. Yalnızca kağıt üstünde olsa da resmi olarak Amoide’un karısıydım. Ona bakmak ve onu yakından korumak benim hakkımdı.
“Başka bir maksadım yok. Yalnızca ortak hedefimize ulaşmak için biraz daha emek sarf edip aktif olmak istiyorum.” Mükemmel huzurlu bir boşanma. İki tarafı da sorumlu tutmadan güzelce vedalaşmak.
Son iki haftadır Camilla ve benim aramdaki sözleşmeyi tekrar tekrar okuduktan sonra, maddelere karşı olmayan bu sözleşmeyi bitirebilecek tek bir yol olduğunu fark ettim. Camilla’nın sözleşmeyi kendisinin iptal etmesini sağlamam gerekiyordu. Öyle yaparsa tazminat ödememi istemezdi. Ve bunu gerçekleştirmek için…
‘Amoide’un tekrar sağlığına kavuşması gerekir.’ Ben olmasam bile, o sağlığına kavuştuğunda onunla seve seve evlenecek kadınlar olacaktır. Daha saygın bir aileden istediği asil kadını seçebilirdi. Bana daha ihtiyacı olmazdı.
Camilla’yla göz teması kurdum. Bir süre ne Camilla ne ben hiçbir şey söylemedik.
“… Nasıl gideceğini göreceğiz.”
Camilla bana zar zor izin verdiğinde içten bir oh çektim.
“Minnettarım.”
“Fakat eğer Amoide’un durumu daha kötüye giderse ya da bir etkisi olmazsa, görmezden gelmem.” Camilla soğuk bir tonla ekledi.
‘Tabi ki, görmezden gelmeyeceksin.’ Camilla’nın oğlunun bakımını üstlenmek için yetkiyi seve seve bana vereceğini beklemedim. Her neyse, Camilla bana bir şans verdiğine göre, onu kurtarmak için elimden geleni yapmalıyım. Bu açıkça bir kumardı, ortaya hayatımı koyduğum riskli bir kumar. Eğer başarırsam hayatımı ve paramı kurtarabilirdim ama eğer başaramazsam…
‘Hadi bunu düşünmeyi bırakalım.’ Daha başlamadan felaket tellallığı yapmam berbat bir alışkanlığımdı. İç çektim ve cevap verdim. “… Evet.”
Drrrr… Kalkarken koltuk da geri gitti. “Bu konuşma bittiğine göre… Şimdi Amoide’u görmeye gideceğim.”
Kalktığımda Camilla’ya tepeden baktım. Oh, bu yeni bir histi. Yüksek bir pozisyondaki diğer insana tepeden bakmak kesinlikle farklıydı. Yalnızca yükseklik farkı yüzünden olmasına rağmen. Bundan önce Camilla’ya hiç bu bakış açısından bakmamıştım çünkü her zaman onun karşısında kafamı eğmem gerekiyordu.
“Neye bakıyorsun?”
“Hayır, hiçbir şey.” Başımı eğmek yerine doğrudan Camilla’nın yüzüne baktım. Artık başımı eğmemeye karar vermiştim. Çünkü eğseydim bile bu beni ölümümden kurtarmayacaktı.
Aksine, istediğimi yapmak daha iyiydi. Bunu bile yapsam başım büyük belaya girmezdi.
Orijinal hikayeye göre, Amoide’un ölümünden sonra Camilla bana karşı çok kötü olmaya başlayacak. Trajediden önce beni yalnızca görmezden gelirdi fakat hiç zarar verme niyetinde değildi. Buna inanarak öylece odadan çıkmaya karar verdim. Camilla’nın izniyle, planımdaki bir sonraki adımı atma zamanım gelmişti.
“Madam ne dedi? Madam Leydim’e izin verdi mi?” Kapıyı kapatıp dışarı çıkar çıkmaz, Rona yanıtımı duymak için çıldırırcasına art arda bir dizi soru sordu.
Cevap vermektense hafifçe yürümeye başladım.
“Leydim, nereye gidiyorsunuz?” Rona aceleyle adımlarımı takip ederken sordu.
“Nereye olacak? Harika kocamı görmeye gidiyorum.”
“Efendiyi mi göreceksiniz?”
“Evet.”
Bu sırada, adımlarımız koridorda yankılanıyordu.
“Leydim neden aniden…” Rona bana şaşırmış bir ifadeyle baktı.
Görmeye değerdi. Şimdiye kadar Amoide ile nadiren zaman geçirirdim. Aynı yatağı paylaşmamızın gerektiği önerilen günler dışında. Tıpkı müthiş genlerini bir sonraki nesle aktarması gereken soylu bir damızlık gibi. Mümkün olduğu kadar çok.
“Neden olabilir? Eş olarak görevlerimi yerine getirmek için.”
“Efendim?”
“Bundan sonra kocama daha yakın olacağım… Hayır, aşık bir çift olacağız.”
“Aman tanrım!” Sanki onun işiymiş gibi Rona kocaman gülümsedi. “Ne müthiş bir fikir!”
Ancak sonraki an parlak gülümsemesi soldu. “Ama nasıl…?” Şaşkın bir ifadeyle sordu.
Tak.
“Bugün hava güzel.” Yürümeyi bıraktım ve pencereden dışarı baktım. Parlak güneş ışığı gözümü aldı. “Bundan sonra onunla düzenli olarak yürüyüşe çıkacağım.”
*****
“Leydim’i buraya ne getirdi?”
Onun odasının önünde, bana sert sert bakan bir hizmetçiyle karşılaştım. Yalnızca kocamı görmeye geldim ama tuhaf bir şekilde bir zindanda çete liderini görmeye gelmişim gibi hissettirdi.
“Kocamı görmek için buradayım.” Patronunun kapısını koruyan hiddetli bekçiye söyledim.
“Efendi şu an dinleniyor.” Kılını bile kıpırdatmadan söyledi Emma. Yolumdan çekilmeye niyeti yok gibiydi.
“Sahiden mi? Yine de ona söylemem gereken bir şey var.”
“Efendi dinlenirken başkaları tarafından rahatsız edilmekten nefret eder.”
Bir iğneyi bile geçirmeye izin vermeyecek gibi duyulmuştu ama ben de geri adım atmak istemedim. Çünkü o kapının ardında daha da hiddetli bir canavar vardı, bu yüzden bu vahşi bekçiyi çok çaba sarf etmeden yenmem gerekiyordu.
“Emma, kocamı görmek istiyorum. Karısı da mı ‘kimse’ sayılıyor?”
“…” Emma kaşlarını hoşnutsuzluğunu belli edercesine çattı ama sözlerimi reddedemedi.
“Buraya geldim çünkü kocam için endişeleniyorum. Hâlâ hasta mı merak ediyorum bu yüzden durumunu kontrol etmek istedim.”
Emma bir anlığına düşünüyormuş gibi gözlerini devirdi.
Sonunda eklemekten başka seçeneğim yoktu. “Yolumu kapattığını anneme söyleyeceğim.”
“Madam…?” Karşımda kollarını birbirine kavuşturmuş duran hizmetçi, sözlerimden şok olmuşcasına gözlerini fal taşı gibi açarak bana baktı.
‘Benden hiç korkmuyorsun. Fakat Camilla’nın adını ağzıma aldığımda anında tırsıyorsun.’ Ucuz bir numaraydı ama yapmak zorundaydım. Anlaşılan yalnızca Camilla’nın otoritesine güvenebilirdim. “Annem, Amoide’un sağlığıyla benim ilgilenmemi istedi.”
“Bu doğru mu…?”
“Bana inanmıyorsan, git kendin sor.”
Emma hiçbir şey demeden dudaklarını ısırdı.
“Şimdi bildiğine göre, çekil yolumdan.” Emma’yı ittim ve kalın meşe kapıya tıklattım.
Tık tık.
“İçeri gel.”
Kısa cevabı duyunca kapıyı açtım ve içeri adımımı attım. Aniden gelen parlak ışığa karşı elimi kaldırıp gözlerimi korudum.
Işıl ışıl. Devasa ışık beni aydınlatıyordu. Güneş ışığı daha önce bu kadar parlak mıydı? Yarı açık gözlerle önüme baktım. Işığın kaynağını görebiliyordum.
“……”
Amoide pencere eşiğinde oturarak bana bakıyordu. İnsanların üzerinde oturması için tasarlanmış geniş denizliği olan pencerelerdendi. O da oturuyordu. Ama neden onun orada otururkenki görüntüsü, sanki yalnızca müzede görebileceğin bir ünlü resim tablosu gibi gözüküyordu?
Otururkenki duruşu da oldukça rahat görünüyordu. Pencere eşiğinde büktüğü dizinin üstüne sol elini koydu. Bu sırada diğer uzun bacağını rahatça uzatmıştı.
Bacakları gerçekten uzundu. Pelvisinden ayak parmaklarına bakmaktan kaçınmam uzun zaman aldı. Ölçülü kasları ve uzanmış uzun bacaklarının hatları son derece erkeksi görünüyordu.
Genel olarak biraz inceydi fakat vücut hatları olağanüstüydü. Harika bir vücutla bile sürekli hastaydı. Özgüveninin nasıl düştüğünü hayal edebiliyordum.
“Neden buradasın?” Bana kaşlarını çattı.
Bununla, kendime geldim. “…”
“Sorun ne?” Ziyaretimden memnun değil gibiydi. Kesin konuşmak gerekirse, benden şüphelenmiş gibiydi. Bir şey olmadan veya özel bir neden olmadan yanına gitmeyecek biriydim.
Birkaç metre çapından içeri yaklaşırsam bundan nefret ederdi. Ve bana sanki ona azıcık bile dokunursam hastalanacak olmasından endişe duyar gibi temkinli bir şekilde bakardı. Cidden, ne yanlış yaptım?
Aniden, duygusallaştım ve burnumun dolu olduğunu hissettim, neredeyse ağlayacaktım. Neden böyle acınası bir hayat yaşadım? Onunla para için evlendim ama benim de kendimce sebeplerim vardı. Benden bu kadar nefret etmek zorunda değildin. Zavallı bir hayattı. Selena böyle kötü muamele gördükten sonra bir de kocasını öldürmekle haksız yere suçlanmıştı.
Cesaretle öne bir adım attım ve ağzımı açtım. “Amoide.”
“…” Sanki yanlış duymuş gibi bana afallamış şekilde baktı.
Bu yüzden tekrar söyledim. “Amoide, ne yapıyordun?”
Bedenini tamamen bana çevirdi. “Ne dedin sen?”
“Ne yapıyordun?”
“O kısım değil.”
“Amoide. Dük Amoide Efret. Bu senin adın.”
Bir, iki. Ona doğru yürürken saydım.