Çeviren: Niuren
Dönüşün Başlangıcı (12)
Seol Min-Joon ve Kim Tae-Byeong’u yanımda getirdiğimde grubun geri kalanı köprüde kalmıştı. Dürüst olmak gerekirse, Seol Min-Joon’u yanında getirmek çok önemli değildi, ama onun etrafta olması riskleri en düşük seviyeye indirebilirdi ve de onun biraz öldürmeye katkı yapmasını istedim. İyi eğitilirse harika bir takım üyesi olur.
“B,b,ben yapabilir miyim ki?”
Kim Tae-Byeong oldukça korkaktı. Bir tank olmak için oldukça zayıf bir zihniyeti vardı. Ne yazık ki, ne Seol Min-Joon ne de benim onu teselli edecek sabrımız yoktu, bu yüzden görmezden gelindi.
“Yapmalısın.”
“Evet, evet!”
Petrol bulaşmış balinaya yaklaşırken Kim Tae-Byeong’un adımları daha temkinli hale geldi. Neredeyse sağır olduğu için hafif bir hışırtı çıkarsa sorun olmazdı ama Kim Tae-Byeong ne zaman küçük bir ses çıkarsa sırtı ter içinde kalıyordu.
“Sözlerimi hatırlıyorsun değil mi? Olabildiğince yakınına gitmelisin.”
Kim Tae-Byeong dikkatlice ve yavaşça canavara yaklaşırken zaman geçmiyor gibiydi. İzlemesi sıkıcı ve acı verici bir süreçti. O korkunç koku, onu yakından izledikçe büyüdü ve içimi çalkaladı.
Önceden ayarladığım pozisyonda dururken yağa bulanmış balinayı yakından gözlemledim. O deri katmanlarının altında gözleri zar zor açık kalıyordu ve derisini kaplayan yağlı mukus o kadar iğrenç görünüyordu ki ona dokunmak istemiyordum. Geçtiği yerlerde tıpkı bir sümüklüböcek gibi yağ izleri kaldı.
Gözlerimi kapatıp açtım. Bir mavi ışık çizgisi oluştu ve bir anda uzay koordinatları belirdi. Artırılmış gerçeklik gibi hissettiriyordu. Detaylı bir 3D modelleme gibi hissettim desem anlar mısınız?
Varacağım konuma doğru ilerlerken manamı kullandım.
Vücudum kaldırılırken, vücudumun parçalandığını ve hassas bir şekilde yeniden birleştirildiğini de hissedebiliyordum. Gözlerimi açtım ve o iğrenç koku burnumun mukoza zarına hücum etti. Hemen kusmak istiyordum ama yapmam gereken başka bir şey vardı.
Ziiiik!
Çakmak hafif bit ses çıkardı.
Yağa bulanmış balina varlığımı hemen fark etmişti, tam harekete geçeceği anda “Şimdi!” diye bağırdım.
Thud!
Kim Tae-Byeong, artık kzıl eşek arısının açtığı delik bir delik metal plakayı defalarca yere vurdu. Thud thud! Bir yürüyüş gibi, titreşimler zemin boyunca dalgalar gibi yayıldı. Balinanın duyuları kendi ucunda yoğunlaşmıştı. Sonra hemen ateşlenen çakmağı attım.
Flick, çakmak havada bir yay oluşturarak balinanın gövdesine inerken,
Growl, groan!
Alevlerin yükseldiğini görür görünmez iki kez yuvarlanarak balinadan uzaklaştım. Kim Tae-Byeong hemen yardımıma koştu ve alevleri engelledi. Whoosh! Balina tüyler ürpertici bir çığlık atarken kendi yağında yanıyordu.
“Ugh.”
Kim Tae-Byeong’un arkasında saklanırken bile ateş kıvılcımları üzerime sıçrıyordu. Alevlerin ısısı onun için çok daha kötüydü. Hızla yerimden kalktım.
“Hadi gidelim.”
Kim Tae-Byeong, terlemiş yanaklarını giysisinin kenarlarıyla silerken başını salladı.
Seol Min-Joon hiçbir şey söylemeden çakmağı bana verdi. İhtiyacımız olursa diye yanımda getirdiğim ekstra bir çakmaktı. İlk denemede başarısız olsaydım, Seol Min-Joon onu fırlatırdı. Kim Tae-Byeong ve ben ikimiz de ölseydik üzücü bir haberle geri dönmek zorunda kalacaktı ama ne olursa olsun, üstlenmesi hoş bir rol değildi.
***
“İyi iş.” Kwon Sung-Min biz gruba dönerken dedi. Cevap olarak başımı salladım ve bir kez daha yola koyuldum. Bu köprüyü geçtikten sonra kısa bir süre sonra kapalı spor salonuna varacaktık.
“Ben de yardımcı olmak istedim…”
Kwon Sung-Min, ensesini kaşırken devam edecek başka bir söz bulamadı. Dürüst ve güvenilir bir genç adama benziyordu. Ancak, başkalarına bu kadar hızlı güvenmemelisiniz.
Birisi dışarıdan nazik görünse bile, onun “İki Yüzlü Bir Beyefendi” olup olmadığını bilemezsiniz.