*8. Bölümün devamıdır.
8,5. Bölüm
“Hadi başlayalım!”
Renee’nin neşeli bildirisiyle sonsuz ‘giysi oyunu’ başlamıştı. Amelie, Renee’nin tarif ettiği şekilde poz veriyordu ve Renee onu o kıyafet bu kıyafet diyerek giydiriyordu. Ayrıca, elbiselerine uyan eşyalar taşıyordu ve aksesuarlarını değiştirmişti.
“Oh, sarı olan sevimli ve güzel değil mi?”
Renee’nin sözlerini giysi oyununa katılan iki hizmetçi de takip etmişlerdi.
“Fazla çocuksu görünüyor. Amelie neredeyse 20 yaşına geldi.”
“Ama içinde güzel görünüyor.”
“Şirin bir elbise ama Amelie Hanım’ın biraz daha uysal bir atmosferi olduğu için biraz daha güçlü görünmesi daha iyi olmaz mı?”
Renee, keskin gözleriyle Amelie’ye ve elbiseye baktı. Sonra iç çekti.
“Sürekli kıyafet alıyorum ama neden istediğim şeyi bulamıyorum? Daha sonra bir stilist çağırmalıyız.”
Renee, kollarını çaprazlayarak ciddi bir şekilde mırıldandı. Kıyafetleri her seferinde Renee seçiyordu ancak gardırop kıyafetlerle dolu olsa bile insan her zaman daha fazlasını istiyordu.
“Şunu dene. Sanırım gardırobumdan daha fazla kıyafet getirmeliyim.”
“Bunu giysem olmaz mı?”
“Hayır! Bu bizim birlikte takıldığımız ilk sefer, öylece bir şey seçemeyiz!” dedi Renee kesin bir şekilde.
“Bunu yapmak zorunda değilsin…”
Amelie, çaresizlikle Renee’ye baktı. Elbisesini değiştirmek, düşündüğünden daha fazla iş yapmak anlamına geliyordu. Sadece birkaç kıyafet giyip çıkarmış olmasına rağmen Amelie çoktan yorulmuştu.
“Elbise mi? Stil mi? Bunların hiçbiri önemli değil. Kıyafetin vücudumu kapatması yeterli.”
“Lütfen model yaratmanın eğlencesini ablandan alma, Amelie.”
Renee, onun için bir elbise tutarken Amelie’nin yanağını öptü. Amelie garip bir ifadeyle ona bakarken kıyafet değiştirmeyi kabul etti.
“Öyleyse bir sonraki tura başlayalım!”
Renee odadan dışarı çıktı.
Bir süre sonra ikinci tur başlamıştı. Renee, sanki tüm gardırobu getiriyormuş gibi elbiseleri taşıyordu. Bazıları mevsime bile uymuyordu, onlar sadece Renee’nin şirin duracağını düşündüğü elbiselerdi.
Amelie’nin cesareti kırılmıştı. Odayı sadece kıyafetler değil; şapkalar, eldivenler, ayakkabılar ve mücevherler de doldurmuştu. Eninde sonunda etrafı hizmetçilere kadar her şeyle çevrilmişti ve Renee ile hizmetçilerin istediklerini yapmalarına izin vermişti.
Sayısız kıyafet denedikten sonra son elbisesi fildişi rengi bir elbiseydi. Elbise hiç de kötü değildi, minimalist tasarımıyla inci gibi parlıyordu. Elbisenin sade kayık yakasıyla ve vücudu en az şekilde açıkta bırakmasıyla Amelie’nin uzun ve ince boynu incelikle ortaya çıkmıştı.
Kıyafet seçildikten sonra görünüm değiştirme devam etmişti. Pembe saçları salık bırakılmıştı ve küçük süsleri olan bir kolye takılmıştı. Sonra hizmetçiler hafif bir makyaj yapmışlardı.
“Şimdi gerçekten bitti.”
Hizmetçi, Amelie’nin kaşlarına nazikçe maskara sürdü.
“Bunu kaç kere söyledin biliyor musun?” diye homurdandı Amelie.
Daha yürüyüşe gidemeden yorulmuştu. Ayrıca ona bir kez bile ayna vermemişlerdi o yüzden nasıl göründüğü hakkında hiçbir fikri yoktu. Belki de böyle şeyleri en son açığa vurmak daha eğlenceliydi.
“Şimdi gerçekten bitti! Aynaya bakabilirsin.”
“Bana ayna getirin.”
Renee’nin emriyle hizmetçiler büyük bir boy aynası getirdiler.
Renee, Amelie’nin gözlerini kapattı ve onu aynaya yaklaştırdı. Amelie, yorgunlukla Renee’nin adımlarını takip etti.
“Şimdi, aç.”
Renee ellerini kaldırdığında Amelie sonunda kendisini görebilmişti.
“Vay…”
Amelie etkilenmişti. Aynadaki figür kesinlikle kendisiydi ama öyle görünmüyordu.
Pembe saçları gösterişli buklelerle dolmuştu. Kıyafetindeki süsler sadeydi salık saçlarıyla mükemmel bir uyum sağlıyordu.
Amelie, Renee kadar göz alıcı görünmüyor olabilirdi ama tam o anda çok güzeldi. Büyük, nazik ve belirgin nane yeşili gözleri ve yuvarlak, yumuşak yanakları heyecan doluydu.
“Beğendin mi?”
“Evet!”
Amelie boşuna endişelenmişti. Eteğindeki kıvrımlar güzellikle sallanıyordu ve zarif bir parıltı eşliğinde dalgalanıyordu.
“Soylu bir kadına benziyorsun.”
Amelie, hayran kalmıştı. Kıyafetlerin kanatlar gibi olduklarını duymuştu. Kim bu kızın ormanda yaşayan bir cadı olduğunu düşünürdü ki? Renee ve hizmetçiler, Amelie’ye hoşnut bir şekilde baktılar.
“Madem başladık, daha kaç tane seçmeliyiz? Şuna uyan bir şey…”
“Hayır! Sorun değil! Yeterli! Hadi yürüyüşe çıkalım! Gitmek istiyorum!”
Amelie aceleyle odadan çıktığında Renee gülümseyerek onu arkasından takip etti.
~~~
Konağın arkasında orman vardı çünkü konak, Fidelia Ormanı’nın sınırındaydı ve patikayı orman oluşturmuştu. Birisi sarılsa kolları kavuşmayacak derecede kalın gövdeli devasa ağaçlar yol boyunca yan yana dizilmişti. Amelie, yapraklardan yansıyan yeşil güneş ışığından ve esen rüzgardan memnundu.
Renee ve Amelie kol kola yürüdüler. Ağaçların ve toprağın kokusu Amelie’yi heyecanlandırmıştı. Belki de hayatının çoğunu Fidelia Ormanı’nda geçirdiği için böyle bir ortama aşinaydı ve burada rahat hissediyordu.
“Öğle yemeği yiyelim mi?” diye teklifte bulundu Renee. Amelie hevesle başını salladı. Renee’nin oyuncak bebek oyununa ayak uydurmaya çalışırken kahvaltıyı çoktan sindirmişti.
İkisi bir süre yürüdüler ve bilmedikleri bir çiçek filizinin yanına oturdular.
“Yürüyüşe çıkacağımı söylemiştim ve şef bize ayrı yemekler yaptı.”
Renee, piknik sepetinden birkaç yemek çıkardı. İştahlarını artırmak için mezeler, sandviçler, marul içinde domuz etleri, sıcak çörekler, soğuk meyve çayları, Amelie’nin favori kurabiyeleri ve meyveler vardı.
“Bu harika.”
Amelie’nin gözleri ışıldadı. Hepsi Amelie’nin favori yemekleriydi.
“Hadi acele edip yiyelim.”
Renee, Amelie’ye meyve çayı servis etti. Amelie ellerini mendiliyle sildikten sonra önce mezeyi aldı. Bu meze, ince bir unlu tepsinin üzerinde jambon, domates ve taze sos bulunan bir yemekti. Amelie mezeyi ağzına atar atmaz tütsülenmiş jambon kokusuyla aroma dilini sarmaladı, ardından domates ve sosun tadı, jambonun yağlı tadını silip süpürdü.
“Leziz!”
Amelie çok sevinçliydi. Uzun bir giysi oyunundan sonra yediği en iyi öğle yemeği buydu.