22. Bölüm
Roen’i arkada bırakan grup sonunda saraya varmıştı. Dağdan indiklerinde şaşırtıcı bir şekilde yağmur yağıyordu ama saraya geldiklerinde güneşli gökyüzü ortaya çıkmıştı.
Amelie, tereddütle etrafına bakındı. Romandaki tarif aynıydı. Devasa alanın içindeki şey İmparatorluk Sarayı’ydı ve sayısız bina vardı. Burası, kraliyet ailesinin yaşadığı ve devlet işleriyle ilgilendiği yerdi. Romandaki Renee’nin özenle etrafta koşuşturduğu yerleri görünce kalbi sızladı.
At arabası, sarayın derinliklerine girdi ve durdu. Etraf ağaçlarla ve çalılarla örülmüştü, ilk bakışta içeride bir bina olduğunu anlamak zordu.
İlk önce, Amelie’ye eşlik ederek Serwin indi. Amelie onun elini tuttu. Belki de çay sayesinde uzun yolculuğun yorgunluğundan dolayı bayılmamıştı.
“Güvenle dönüşünüzü tebrik ederim.”
“Tebrikler.”
Şövalyeler, Serwin’in önünde diz çöktüler ve selam verdiler. Birlikte bağıran onlarca şövalyenin görüntüsü enerji doluydu ama Serwin, onlara bile bakmadan eliyle Amelie’yi yönlendirdi. İkisi ana kapıdan geçtiler ve içeri girdiler.
“Neredeyim?”
“Şu andan itibaren kalacağın yerde.”
At arabasının geçmesini zorlaştıracak kadar dar olan kapı, ormana giden yol gibiydi.
“Umarım beğenirsin.”
“Beğendim.”
Burası bir İmparatorluk Sarayı olduğu için buranın meydan ve nefes kesici renkli bir yer olup olmadığını merak etmişti ancak birçok ağacın olduğu tanıdık manzarayı beğenmişti. Yol boyunca biraz yürüdükten sonra karşılarına geniş bir alan ve beyaz bir bina çıktı. Çan şeklindeki çatı, oymalarla süslenmişti bu nedenle ışık değiştikçe çatıda güneş ışığının açısına bağlı olarak farklı desenler oluşuyordu.
“Vay.”
Amelie hayranlık duydu. Binanın karşısında insanlar vardı. 30-40’larında gibi görünen bir kadın ve hizmetçiye benzeyen iki genç kadın duruyordu.
Serwin ve Amelie’yi katı suratlarla karşıladılar. Amelie, onlardan bastırılmış bir korku hissetmişti. Özellikle o iki hizmetçi, başlarını bile kaldıramamıştı veya yüz ifadelerini bile saklayamamıştı. Tabii ki korkuları doğrudan Serwin’e karşıydı.
“Burası, seni karşılamaya gitmeden önce hazırlattığım bir yer o yüzden senin zevkine uymayabilir. Burada yaşarken yavaş yavaş uyum sağlamaya çalış.”
“Pekala.”
“Bu, Bayan Enard. Baş nedime. Ona ne söylersen söyle seni dinler.”
“Merhaba, Leydim. Ben Enard.”
‘Bayan Enard mı?’
Amelie bu ismi bir yerde duyduğunu düşündü.
‘Nerede duymuştum? Nedense İçimde kötü bir his var.’
Amelie, hafızasını yokladı ve ismi kolaylıkla hatırladı. Baş nedime, Bayan Enard. Düşmüş bir aristokrat aileden geliyordu ve uzun süredir İmparatorluk Sarayı’nda çalışan bir emektardı. Romanda onun Amelie’ye kötü davrandığı öğrenilmişti ve Renee’den dayak yemişti.
“…Merhaba.”
O, Amelie’nin sarayda tanıştığı ilk kişiydi ve bu yüzden Amelie’nin içinde iyi bir his yoktu. Amelie, Serwin’in elini sıkıca tuttu. Serwin, onun belki de gergin olduğunu düşünerek parmağını Amelie’nin elinin arkasında gezdirdi. Onun baş nedimesini tehdit etmişti.
“O benim misafirim. Ona nazik davranmanı istiyorum.”
“Tabii ki, Majesteleri.”
Bayan Enard ve onun hizmetçileri aşırı bir şekilde eğildiler.
‘Serwin’in sözünü dinleyeceğim yani işler bir süreliğine iyi olur mu?’
Serwin, Amelie’yi ihmal etmediği ve görmezden gelmediği sürece Bayan Enard ona asla zorbalık etmezdi çünkü kendi hayatını boşa harcamış olurdu. Bu sadece Amelie’nin umutlu tahminiydi.
Serwin, Amelie’ye döndü.
“Bir şeyle ilgilenmek için İmparatorluk Sarayı’na gitmeliyim.”
“Ben iyiyim ama- hemen mi? Neden ara vermiyorsun?”
“İyi uyuduğum için bir sıkıntım yok. Gecenin ilerleyen saatlerinde döneceğim yani sakin olabilirsin.”
Amelie, başını salladı. Serwin, Amelie’nin kahküllerini belli belirsiz okşayarak şirin bir şekilde ona baktı. Bunu, Amelie kuş formundayken yapıyordu.
‘Gerçekten benim evcil bir kuş olduğumu düşünmüyor musun?’
Serwin’den şüphelenen Amelie birdenbire güçlü bir bakış hissetti ve kafasını çevirdi.
Baş nedime, gözleri kocaman açık bir şekilde karşılıklı olarak Amelie ve Serwin’i izliyordu. Yüzünü saklamakta yetenekli olan Bayan Enard da şaşkın görünüyordu çünkü Serwin’in daha önce başkalarıyla ilgilendiğini veya arkadaşça davrandığını hiç görmemişti. Nefret Dolu Zalim İmparator ve bir kadın!
Onlardan hevesli bakışlar alan Amelie iç çekti.
“O zaman ben gidiyorum.”
“Tamam. Sonra görüşürüz.”
Serwin başka tarafa döndü. Uzun bacaklarıyla yavaş yavaş yürürken birdenbire Amelie’ye doğru geldi.
“Yalnız kalabilecek misin?”
“Pardon? Ben çocuk değilim-”
“Evet, doğru.”
Amelie ne kadar bakarsa baksın, yalnız kalmak konusunda kaygılı olan Serwin’di. Amelie, Serwin’in elini tuttu ve ona hafif hafif vurdu.
“Ben hep burada olacağım o yüzden biraz bile tuhaf hissedersen hemen gel. Bu kadarı yeterli olur, değil mi?” (Felaketten bahsediyordu.)
“Tamam.”
Serwin, hafifleşmiş adımlarla saraydan gitti. Amelie onun arkasından birazcık daha baktı ve sonra Bayan Enard’a döndü.
“İçeri girelim mi? Size sarayın etrafını göstermek ve size hizmet edecek hizmetçileri tanıtmak isterim.” diye öneride bulundu Bayan Enard. Amelie, belli belirsiz kaygılı bir bakışla cevap verdi.
~~~
Endişelerinin aksine Bayan Enard ve onun hizmetçileri Amelie’ye mükemmel bir şekilde hizmet etmişlerdi. Amelie, yatak odasındaki kanepeye oturmuştu ve onların hazırladıkları ılık çayı içerken onların kendilerini tanıtmalarını dinlemişti.
Sarayda bir sürü çalışan vardı ama Amelie’ye üç tane hizmetçi tahsis edilmişti. Baş nedime Bayan Enard, Milena ve Charlotte. Ayrıca sıradan işlerle ilgilenen başka hizmetçiler ve şefler de vardı ama onlar kendilerini daha sonra tanıtmaya karar vermişlerdi.
‘Milena ve Charlotte’u bilmiyorum ama başka kim Bayan Enard gibiydi?’
Romanda imparatoriçe olmadan önce Renia Manbus, Amelie’nin hizmetçilerine rüşvet vererek ona zorbalık etmişti.
“Size tüm kalbimle hizmet edeceğim.” dedi hizmetçiler ve baş nedime hep beraber. Amelie bunu gördüğünde çok miktarda baskıdan dolayı ezilmişti. Onların hepsinin orijinalde Amelie’ye zorbalık eden kişiler olduklarını düşündüğünde karşısında sadece düşmanlar görebiliyordu.
“Nazik iş birliğinizi dört gözle bekliyorum.”
Lütfen benimle uğraşmayın, diye yalvardı Amelie içinden.
~~~
“Uzaktan geldiğiniz için yorulmuşsunuzdur, değil mi? Banyo yapmaya ne dersiniz?”
“Ben de o arada kıyafetleri hazırlayayım. En sevdiğiniz renk hangisi?”
Orijinalin aksine hizmetçiler çok kibarlardı. Amelie’nin tam olarak ne istediğini anlamışlardı ve Amelie söylemeden önce sormuşlardı.
“Önce banyo yapmak istiyorum.”
Sözcükler ağzından çıkar çıkmaz banyo hazırlanmıştı. Bayan Enard, Amelie’ye banyoyu gösterdi.
‘Gözlerim kapanmak üzere.’
Burası, muhteşem bir banyoydu. Dört-beş kişiye yetecek kadar genişti ve sıcak su durmaksızın akıyordu. Küvetin yanında, banyo yapmak için soğuk içecekler ve meyveler vardı. Banyonun her tarafına yerleştirilmiş ışıklar, sarı ışık yayarak beyaz banyoyu yumuşak bir şekilde aydınlatıyordu.
Bir hizmetçi, düzinelerce şişe kokuyla banyoda bekliyordu. Milena ve Charlotte kollarını katladılar ve servise hazırlandılar.
‘Sanırım bu insanlar ve ben, statü olarak benziyoruz-’
Belki de sıradan birinin soyadını kullanan Amelie, daha düşük statüdeydi.
“Ne tür kokular seversiniz?”
Hizmetçi, aromalı süt şişesi uzattı. Bayan Enard hepsini tek tek açıkladı.
“Bende sadece temel kokular var. Eğer istediğiniz bir koku varsa satın alabilir veya isteyebilirim.”
“Tek tek koklamak ister misiniz?”
“Uhm… Çicek kokusunu severim.”
“Çiçek kokusu olarak buna ne dersiniz? Hafif bir leylak kokusu.”
“Alayım.”
Amelie’den izin çıktığında hizmetçi koku yağını küvete sıktı. Su sıcakken çiçek kokusu meydana çıktı. Sadece bu bile Amelie’yi mayıştırmıştı. Amelie kıyafetlerini çıkarttı ve küvete girdi.
‘Ah, bu çok güzel!’
Amelie, kendisini sıcak suya daldırdı ve uykulu ruh halinin keyfini çıkardı. Her uzun bir nefes aldığında leylak kokusu ciğerlerini dolduruyordu. Bu arada hizmetçiler, parfümlü elleriyle ona masaj yapıyorlardı. Sırtının ve omuzlarının gergin kaslarını, ayak tabanlarını ve baldırlarını nazikçe ovuşturdular. Masaj çok hassastı ve daima gergin olan bölgeye dokunduklarında canı hiç de acımamıştı.
Amelie’nin vücut ısısı belirli bir noktaya çıktığında Bayan Enard bardağa bir içecek koydu. Bardak çok soğuktu. İçecek de soğuktu, canlandırıcı aroması olan bir çaydı. Amelie bir-iki yudum aldığında midesi ferahladı ve nefesi açıldı.
‘Cennet. Burası cennet.’
Amelie, banyo yaptıktan sonra kanepeye oturdu. Tüm bedeni, erimiş pirinç keki gibi uzamıştı.
~~~
Amelie ‘zor’ zamanlar geçirirken sarayda bir insan kalabalığı vardı. İmparatorun döndüğü haberini alan soylular saraya üşüşmüşlerdi. Serwin ilk defa İmparatorluk Sarayı’ndan bu kadar uzun bir süre uzak kalmıştı. Herkes neler olduğuyla ilgili varsayımlarda bulunmuştu ve büyük salon pazar yeri gibi karmakarışıktı.
“Majesteleri İmparator içeri geliyor!”
Birdenbire kapı açıldı ve Serwin içeri girdi. O görülür görülmez salonu bir gerginlik sarmıştı. Soylular, dehşete düşmüş bir şekilde başlarını eğmişlerdi. Serwin, koyu kırmızı halının üzerinde yavaşça yürüyordu, öncesinde Amelie’yi takip eden evcil köpek gibi bir şey göremiyorlardı. Serwin, yüksek tahta oturdu ve yemek seçen yırtıcı bir hayvan gibi aşağıdaki soylulara baktı. Bu, zalim Serwin Henesia’nın dönüşüydü.
~~~
Serwin, salonda toplanmış soylulara baktı.
İmparatorluğun siyaseti, çeşitli kuvvetler tarafından çok iyi bir şekilde dengelenmişti. Bölümlerin sonu yoktu ancak dört ana kategoriye ayrılabilirdi: Gölgelerde saklı kötüler, pislikler, genç yetkin imparatorluk bürokratları ve ülkelerini gerçekten düşünen sadıklar.
Her kuvvetin sürüye liderlik eden bir temsili figürü vardı: Marki Lewin, Rascal’ın Kont Manvers’ı, Baron Everry ve zayıf düşmüş bir sadık olan Odorus Dükü.
İmparatorluk, onlar birbirlerine yardım ederken ve birbirlerini kontrol altında tutarken sürüp gidiyordu.
Başlangıçtaki plan bu değildi. Serwin bu heyeti uygun tasfiyeler ve bir terör saltanatı yoluyla yaratmıştı.
İlk bakışta bu, istikrar bulmuş gibi görünüyordu ancak imparatorluk soyluları aptal ve kibirliydi. Serwin düzenli olarak müdahale etmeseydi onlar gökyüzünün yüksek olduğunu bilmedikleri için tırmanmaya devam ederlerdi. Bu yüzden Serwin saraya gelir gelmez soyluları çağırmıştı. Aristokratların akıllarındaki korkuyu yeniden alevlendirmek için.
Serwin’in hiddetli bakışları onların üzerlerine çöktüğünde soylular bilinçsizce omuzlarını salladılar ve kuru tükürüklerini yuttular. Akıllarında birden fazla soru vardı ama ağızlarını ilk açanlar olmaya cesaret edememişlerdi Serwin’in morali bozuksa kelleleri hemen alınabilirdi.