14. Bölüm
Fışşş. Çalılar sarsıldı. Orman çığlık atıyordu.
Felaketi çevreleyen siyah duman balçığa dönüştü ve yere düştü. Siyah yığınlar, sanki canlılarmış gibi damlaya damlaya yerde sürünmeye başladılar.
Amelie’nin gözleri yaşlarla doldu. Bedeninin her yerinde tüyler diken diken olmuştu.
“Ha, ah…”
Bu çok tehlikeli. Hayvani içgüdüleri onu uyardı.
‘Onlara dokunursan ölürsün. Bedenim canlı canlı çürür, acı çekerim ve geride bir kemik bile bırakmadan yok olurum!’
“Ah-”
Amelie bir adım geri çekildi.
Tak.
Sırtı ağaca çarptı. Kaçış yolu engellenmişti. Bu arada figür, yavaş yavaş üzerindeki siyah dumanı attı ve kendisini gösterdi. Siyah saçları, acımasız gözleri ve erkeksi yüzü ortaya çıkmıştı, Yüz, Serwin’e aitti.
‘O, İmparator değil-‘
Serwin’in soğuk altın rengi gözleri vardı. Ama önündeki adamın gözleri duygusuz ve siyahtı. Hiçbir şekilde gerginlik veya üzüntü yoktu.
O, Serwin değildi; rüyasında gördüğü katildi.
“…”
Amelie hiçbir şey söylemedi. Korkudan ağzı mühürlenmişti ve açılmıyordu.
[Cadı, korkuyorsun.]
‘Felaket’ hayal kırıklığına uğramıştı. Yüzündeki abartılı ifade görkemli bir tonla kombine olunca daha da tüyler ürpertici olmuştu.
Çürümüş ceset kokusuyla birlikte çığlıklar orman boyunca yankılandı. Yavaş yavaş çürüyen ormanın ortasında bir ‘felaket’ vardı. Canlı olan her şey ölüyordu ama o şey hala konuşuyordu ve bayağı kayıtsız görünüyordu.
Amelie buna gülemedi. Siyah mukus genişçe yayılıyordu. Dokunduğu yerdeki yapraklar yanarak siyahlaşıyordu. Tıpkı bir salgın hastalık gibiydi.
[Korkmak zorunda değilsin.]
Felaket, nazikçe konuştu.
[Kanın ve etin yakında benim olacak.]
“Neyden bahsediyorsun-?”
Yavaşça yaklaştı. Aynı anda siyah duman, Amelie’nin nefesini tıkamak istermişçesine toplanmıştı. Önü gitgide karardı ve nefes alamamaya başladı.
‘Onu uyandırmam gerekiyor.’
Amelie, gözlerini açıp kapattı.
‘Büyüm var.’
Sadece basit bir rüzgar büyüsüydü fakat nedense siyah dumandan kurtulmak için işe yaramıştı.
‘Tıpkı Serwin’in odasındaki gibi. Tek yapmam gereken bu. Sadece basit bir ani rüzgar.’
Amelie, kendisini rahatlattı ve titreyen elleriyle rüzgarı şiddetli rüzgara çevirdi. Birinin gözlerini açık tutmakta zorlanacağı kadar güçlü bir ani rüzgardı. Siyah duman hızla rüzgara yakalandı ve ortadan kayboldu. Siyah mukus da kaybolmuştu ama felaket hiç istifini bozmamıştı, hala İmparator’un bedenindeydi.
[Ah, beynini nasıl kullanacağını biliyormuşsun.]
Amelie’nin şu an iltifata ihtiyacı olduğunu falan mı düşünüyordu?
Serwin’in bedeninden siyah duman sızdı ve çevresini sarmaladı. Sonra yeniden tüyler ürpertici bir kahkaha çınladı. Amelie ürperdi.
Basitçe o, yaşayan felaketin kendisiydi. İnsan gibi konuşup düşünebiliyor muydu bilmiyordu.
Amelie zayıf bir rüzgar yükseltti ve kendi etrafına sardı. Bu, kendisini korumak içindi. Amelie’ye yaklaşan siyah duman rüzgar örtüsüne çarptı ve kayboldu.
‘Büyü işe yaramıyor! Ne yapmalıyım? Şimdi ne yapacağız?’
Felakete dikkat ederek onu nasıl durduracağına kafa yordu.
‘-Dumanı uçurmak yetmiyor. Yine geliyor. Öncelik, zayıflamış olan mührü asıl haline getirmek ama nasıl yapacağımı bilmiyorum! Mühür neden bu kadar zayıfladı ki?’
O an Amelie, arkasından sesler geldiğini duydu. Onlar, İmparator’un şövalyeleriydiler. Hızlıca saldırı formasyonu oluşturdular. Amelie korkmuştu. Durumu bilmeyen biri için bu manzara, Serwin Amelie’ye zarar veriyormuş gibi görünüyordu.
“Acele etmeden bize doğru gelin. Daha da yakınlaşmak tehlikeli.” dedi Ethan.
“İmparator’dan mümkün oldukça uzak durun. Biz saldırıp bir boşluk yaratacağız.”
Şövalyelerin peşinde olduğu şey Serwin’di, Amelie değil.
Amelie, şövalyelerin Serwin’in kaybolma haberine çok ciddi bir şekilde tepki verdiklerini hatırladı.
‘Serwin’in felaket tarafından ele geçirildiğini biliyor muydunuz?’
Amelie, dikkatlice onun yüzüne baktı. Serwin’in yüzü, siyah dumanın arkasına gizlenmişti. Yine de Amelie onun gülümsediğini hissedebiliyordu.
‘Felaket’in İmparator olduğunu anlamışlar. Bu çok sık mı oluyor? Bu duruma aşina ve nasıl karşılık vereceklerini biliyorlar gibi görünüyor.’
Amelie ilk başta Ethan’ın sözlerine uymaya karar verdi. Onların aşina tavırlarına bakıldığında onların çözüm olduğu anlaşılıyordu.
‘Renee?’
Şövalyelerin arasında Renee görünüyordu. Şövalyelerle evin himayesinde karşılaşan Renee, yolu göstermeye zorlanmıştı. Amelie’nin tehlikede olduğunu öğrenmiş ve hemen kız kardeşine koşmak istemişti ama şu an durumu izleyip sertçe dudağını ısırıyordu çünkü yanlış bir hamle yaparsa işleri daha da tehlikeli hale getirebilirdi.
Felaket, Amelie’nin şövalyelere attığı bakışı takip etti Renee’yi işaret etmek için kollarını kaldırdı.
[Dikkatlice izle.]
Sonra siyah duman onlara doğru yükseldi.
“Renee, kaç!” diye bağırdı Amelie ama şövalyeler yalnızca havaya döndüler. Belki de onların gözlerinde siyah duman yoktu.
‘Kaçmak için çok geç!’
Amelie, kendi rüzgar örtüsünü onların önünde devasa bir bariyer yaratmak için kullandı. Bariyer siyah dumanı engelledi ve siyah duman kükredi. Ancak o zaman Renee, etrafta görünmez bir şeyin olduğunu fark etmişti ama bunun hakkında düşünecek zamanı yoktu. Çünkü Serwin, Amelie’ye yaklaşıyordu. Çığlık attı.
Felaket en başından beri Amelie’yi hedef alıyordu ve Renee’ye saldıracakmış gibi davranmıştı. Kötü rüzgardan kurtulmak için.
Operasyon başarılı olmuştu ve felaket Amelie’yi tekmeleyip düşürmüştü, Amelie’nin bacakları ve başı yere yığılmıştı.
“Ah!”
Felaket, Amelie’yi sürüklemeye başladı. Amelie’nin canı o kadar yanıyordu ki kanı bedeninden fışkıracak gibiydi. Ancak felaketin kafasından damlayan mukus, acıdan daha korkunçtu. Mukus, Amelie’nin derisine doğru süründü ve boynundan bedenine doğru düştü. Sonra kollarını ve bacaklarını sarmaladı.
“Ah-”
[Tekrar dene. Bu çok eğlenceli.]
Felaket, Amelie’yle alay ediyormuş gibi onun bedenini sarstı.
Amelie, felakete baktı. Kolları ve bacakları bağlıyken özgürce hareket ettirebildiği tek şey gözleriydi.
‘Yapamayacağımı bilmek…!’
Amelie hala büyü yapmak konusunda acemiydi. Tek seferde birden fazla büyülü etki kullanmak zordu. Felakete saldırmaya çalışırsa Renee ve şövalyeleri koruyan rüzgar örtüsü büyük ihtimalle yok olurdu. Felaket hala akıllıca Renee’ye siyah duman gönderiyordu. Rüzgar örtüsü yok olduğu an onlara saldıracaktı.
‘Şövalyeler neler olduğunu bilmiyor olabilirler ama Renee’yi korumak zorundayım.’
Renee, onun daha yeni sahip olduğu biricik ailesinin bir parçasıydı. Kolayca vazgeçemezdi.
“Amelie! Rüzgarı buradan çek! Şimdi seni kurtaracağım!”
“Gelme!”
Şövalyeler, Amelie’ye koşmaya çalışan Renee’yi yakaladılar. Renee, gözlerinde yaşlarla onlara karşı koymaya çalıştı ama İmparator’un şövalyeleri ondan çok daha fazla güçlüydüler.
‘Amelie, lütfen-!’
Renee, acizliğin keskin algısını hissetti.
Felaket, bir eliyle Amelie’nin saçını tutarken onun yüzüne vurdu. Saçını karman çorman edecek kadar sert bir şekilde tutuyordu.
[İmparator uzun zamandır seni bekliyor. Çaresizce.]
“E-Ee?”
[İmparator, seni kendi elleriyle öldürdüğünü fark ettiğinde nasıl görünecek acaba?]
Tuhaf bir şekilde gülümsedi.
[O umutsuzluğu tatmak istiyorum.]
Amelie’nin tüyleri diken diken oldu.
Gerçekten Serwin’in umutsuzluğundan keyif alıyordu.
‘Buradan gitmemiz lazım. Bu durumda hepimiz öleceğiz.’
Yoğun hayatta kalma içgüdüsü, çaresizliğini uyandırdı.
‘Seni gücümle yenemem. Büyüye ihtiyacım var.’
Ancak saldırmak için büyü kullanmak, Renee ve şövalyeleri koruyan büyünün büyük ihtimalle yok olacağı anlamına geliyordu. Acı çekerken Ethan’la göz teması kurdu. Ethan, siyah dumanı işaret etti ve kılıcını salladı. Siyah duman gri ve ardışık görüntü gibi bulanıktı.
‘Dumanı kılıçla durdurabilir miyiz ki? O zaman büyü-‘
“Tak!”
O anda felaket onun boynunu kavradı. Onun ellerine kıyasla Amelie’nin boynu ince ve kırılgan görünüyordu. Elleri, Amelie’nin boynunun etrafında acımasızca sıkılaşmaya başladı.
“Tak!”
“Ah-”
Amelie onun bileğini yakaladı ve çırpındı.
‘B-Büyü-!’
Amelie pes etmemişti. Tüm gücüyle şiddetli bir rüzgaryükseltti. Uzun rüzgar esti. Siyah mukus bedeninden koptu. Ancak felaket kımıldamadı. Sadece ellerindeki güç birazcık zayıflamıştı.
Felaket, Amelie’yi tekrar boğmaya başladı. Amelie acıyla çırpındı. Felaketin bedenini itti ve ellerini tutmaya çalıştı ama felaket o kadar güçlüydü ki hiç etkilenmemişti. Amelie boğuluyordu.
Nefes alamıyordu ve boğazı acıyordu.
‘Böyle mi öleceğim-?’
Amelie refleks olarak gözlerini kapattı ve yaşlar yanaklarından süzüldü ama sonra değişiklik oldu.
Tuttuğu siyah bilek yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Dumanın rüzgarda dağılması gibi Serwin’in bedenini çevreleyen siyah mukus da gitgide kayboldu.
[Ah, bu da ne-!]
Felaket, Amelie’yi yere attı.
‘Neler olduğunu bilmiyorum!’
Amelie içinden çığlık attı ve Serwin’in kolunu tuttu. Serwin’e seslenirse onun yardım edeceği kanısına varmıştı ve bu kanısı doğruydu.
[Aaaaahhhh.]
Felaket uludu.
‘Yok artık!’
Amelie cesaret aldı ve elini uzattı. Eli, siyah mukusun dokunduğu yerine zarar vermişti ve İmparator’un kafasına ulaşmıştı. Dikkatlice İmparator’un kafasını okşadı.
Dokunuşu onun siyah saçlarını ve gözlerini ortaya çıkardı. Siyah gözler ona sanki onu ölene kadar bıçaklamaya çalışıyormuş gibi bakıyordu.
[Ah, sen-!]
“Ah!”
Amelie, Serwin’in omzuna tutundu ve kafasını kavrayıp okşadı. Sonra Serwin’i çevreleyen tüm siyah şeyler yok oldu. Amelie, onun kafasını yeniden okşarken Serwin’in gözleri değişmeye başladı.
Bu, mutlaka görülmesi gereken gizemli bir olaydı. Serwin’in gözlerindeki siyah şey duman gibi kayboldu ve parlak altın rengi gözler geri dönmeye başladı.
Altın rengi gözler Amelie’ye baktı. Amelie onun gözlerini gördü ve bir şeyin farkına vardı: Serwin kendine gelmişti ve kriz sona ermişti.
“Ha…”
Amelie iç çekti ve yere oturdu. Bacakları gücünü kaybetmiş gibi hissetmişti. Serwin kendisine gelir gelmez çaresizce Amelie’ye doğru yıkıldı. Amelie onu şaşkınlıkla kucakladı. Amelie, Serwin’in sırtını sıvazlarken Serwin yavaş yavaş rahatladı. Çoktan gecenin bir yarısı olmuştu.