Okula gelen konuk kız bana doğru yaklaştı.
“Hey, senin auran…”
Pekala.. Bunu birtek ben hissediyorum sanıyordum. O da mı hissetmiş? Benim auramı nasıl hissedebilir ki? Belki de benim hissettiğim gibi ona da garip gelmiştir…?
“Ben de aynı şeyi düşünüyordum. Senin değişik bir auran var.”
Biraz durdu. Ardından hafif sırıtarak
“Haha, demek ki yanılmıyordum.”
dedi.
“Afedersin, ne hakkında?”
“Adın Melna, değil mi? Yoksa Fresta Rodalenne mi demeliyim?”
Neeee?! Nasıl?! O.. biliyor mu?! Ama… bu mümkün mü ki?
Bu isim… 6 yıl önce diğer dünyadaki adım değil miydi? O günden sonra bu adı unutmadım. Unutamazdım da zaten. Fakat başka biri bu adı nasıl bilebilir? Sanırım bu diğer dünyanın gerçek olduğunu kanıtlıyor, ama… O beni nasıl tanıyabildi? Benim Fresta Rodalenne olduğumu nereden bilebilir?! Yoksa… Yoksa o da mı..?
“S-sen… n-nasıl bilebilir -”
Sözümü kesmesi ile birlikte sorum yarım kaldı.
“Ah arabam gelmiş. Ben artık gitmeliyim.”
dedi ve kaldırımın kenarında duran arabaya binerek gitti. Beni aklımdaki sorularla başbaşa bırakmıştı.
Ben de başka diğer dünyayı bilenlerde mi vardı? Bu hissettiğimiz aura bununla mı ilgiliydi? O kız bu konuda birşeyler biliyor gibiydi.
O günün üzerinden koskoca 6 yıl geçmişti. Unutmam gerçekten zordu. Çünkü çevremde ne zaman birini görsem, bana orayı hatırlatıyordu.
Arkamdan gelen nazik bir ses duydum.
“Hey, Melna, iyi misin?”
Bu ses Umin’indi. Aynı okula gidiyorduk. Yüzümdeki şaşkınlığı ve donukluğu görmüi gibiydi.
“Sınıfta biraz daha kalmam gerekti. Bu yüzden şimdi çıkabildim. Daha şoförün gelmedi mi?”
Olduğum yere ulaşınca, bana döndü ve yüzüme baktı.
“Huh? Neden bu kadar donuksun? Kötü birşey mi oldu?”
Benim için endişelenmiş olmalıydı. O her zaman benim için bir abi gibiydi.
“Hiç.. Yalnızca dalmışım.”
“Umarım dediğin gibidir. Canını sıkan birşey olduğunda her zaman bana veya ailene anlatabilirsin. Senin abin sayılırım. Bu seni rahatlatır.”
Kısık bir sesle
“Tamam.”
dedim.
“Benim için endişelenme.”.
“Pekala, unutma ne zaman istersen buradayım. Şoförün de geç kalacak gibi duruyor. Babanları arayalım, bugün benim arabamla eve dönersin.”
Telefonunu açtı ve babamı aradı. O sırada ben yine dülüncelerimleri ve kafamı kemiren sorularla yüzleşiyordum.
O kız da mı benim gibiydi? O da mı orayı biliyordu? Neden sadece benim bildiğimi düşündüm ki? Demek ki yalnız değilmişim. Ama neyin içindeydim ben?
“Melnaa, yine mi daldın? Bugün bir garipsin. Birşey olmuş gibi görünüyor. Anlat haydi.”
Anlatmayı çok isterdim. Ama anlayamazdı ki. Başımdan geçenleri ona anlatsam inanmazdı. Bütün bu olayları ben yaşamasaydım ben de inanmaz ve sadece bir şaka olduğunu düşünürdüm. Durum bu iken, o neden inansın ki?
İçimden ‘Anlatsam bile anlamazsın.” demek geldi. Fakat bunu ona söyleyemezdim.
İnansa bile böyle bir dünyanın daha var olduğunu bilseydi neler olurdu? Onu bulaştırmak istemiyordum.
“Önemli değil, yalnızca biraz yorgunum. Endişelenecek birşey yok.”
“Peki, seni sıkboğaz etmeyeceğim. Haydi evine gidelim.”
Böylece bizi bekleyen Umin’in arabasına bindik ve benim evime doğru yola çıktık.
Yol boyunca kimse tek kelime etmedi.
Ben cevaplarını bulamayacağımı bildiğim halde bu sorulara cevap aramakla meşgulken Umin, gözlerini arabanın camına dikmiş dışarıyı seyrediyordu.
Cevapları her türlü bulamayacaktım. Bu durumda yapabileceğim en iyi şey, 6 yıl önce yaptığım gibi bunu düşünmemek ve önüme bakmaktı. Yarın sorularımı tekrar o kıza sorabilirdim. Ama şimdilik düşünmemeliyim.
Eve vardık ve arabadan indik. Umin’de benimle birlikte geldi. Ne zaman bizim evim oradan geçse uğrayıp selam verir ve ailemle sohbet ederdi. Ailelerimiz ortak olduğundan beri, iki aile çok yakınlaşmıştık. Sanki akraba gibiydik. Umin ise hep saygılı ve nazikti.
Babam hala işte olmalıydı, bizi annem karşıladı.
“Melna! Umin! Hoşgeldiniz! Haydi içeriye geçin~”
“Hoşbulduk anne~”
“Hoşbulduk İlnes Teyze.”
Annemle birlikte eriye girdik ve ana salondaki koltuklara kurulduk. Eve dönmemle enerjim yerine gelmişti.
Enerjimi farkeden Umin bana döndü. Hafifçe sırıtarak
“Demek ilacın eve dönmekmiş ha”
dedi. Ana salonda bulunan koltuklara kurulmamızla sıcak sohbet başlamış oldu.
“Ee, okulunuz nasıl geçiyor gençler?”
“İyi geçiyor, İlnes Teyze. Bu yıl mezun olacağım.”
Doğru, Umin bu yıl mezun olacaktı. Benimse henüz yaklaşık iki yılım vardı. Bu iki yıl boyunca her zaman arkamda abim gibi duran Umin, artık burada olmayacaktı.
Üzgün bir sesle
“Evet, bu son senesi. Artık aynı okulda olmayacağız… Üatelik bir de yurtdışında okuyacakmış!”
Son cümlemi Umin’in yüzüne bakarak ve onu suçlarcasına söylemiştim.
“Hey, sakin oll. Merak etme, iki yıl sonra sen de gelirsin.”
“Hıh, yine de iki yıl.”
“Sızlanmanın bir yararı yok, Melna. Hem zaten yurtdışında okusa bile ara ara buraya gelecek, değil mi?
“Evet, İlnes Teyze haklı.”
Bu tatlı ve sıcak sohbet uzarken hava kararıyordu. Masada duran tatlı tabakları çoktan boşalmış, Umin söze başlamıştı.
“Ben artık kalkayım İlnes Teyze. Ailem beni bekliyordur.”
“Peki, sebi uğurlayayım. Annelere selam söylemeyi unutma ve tekrar uğra. Anlaşıldı mı?”
“Haha, evet. Hoşçakalın.”
“Hoşçakal~”
Umin kapıdan çıktı ve annem kapıyı kapattı. Annemle biraz daha sohnet ettikten sonra yukarıya, odama çıktım. Yalnızca ödevlerimi yapıp dersimi çalıltıktan sonra göz kapaklarım ağırlaşmıştı. Üstümi değiştirip dişlerimi fırçaladıktan sonra lambayı kapattım ve yatağıma uzandım.
Gece yıldızların arasında kendini göstererek parlayan dolunaya baktım yatağımın yanındaki pencereden. Ne kadar da güzel ve sakin görünüyordu gökyüzü. İçimde bir hüzün hissettim. Belki de diğer dünyayaydı bu hüzün. Sanki artık oraya aitmişim ve orayı özlermişim gibi. Burada kimi görsem orayı hatırlıyorum. Sanırım.. özledim.
Ahh, herneyse! Şu anda düşünmemeliyim, değil mi? Hadi artık uyuma zamanı!
Pencereye sırtımı döndüm ve içimdeki hüzünü bastıramayarak üzerimi örttüm ve uyudum.
****************
Yine aynı pencereden gözlerimi kamaştıran ve üzerime vurup beni sıcaktan kavuran güneş ışığı ile uyandım.
“Agh, bu ne sıcak böyle!”
Kapının çalınmasıyla birlikte benden cevap beklemeden Anna içeri dalmıştı.
“Bende sizi uyandırmaya gelmiştim. Çoktan uyanmışsınız bile.”
Yatağımdan uyuşuk bir tavırla bir bacağımı sallandırdım. Ardından diğerini. Ayaklarım yere değer değmez yine uyuşuk bir şekilde yataktan indim.
“Ugh, evet, uyandım. Bugün çok sıcak.”
“Hadi bakalıım~ Hazırlanma vakti. Okula geç kalacaksınız.”
“Pekii~”
Ayağa tam olarak kalkınca hergün olduğu gibi yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım ve üstümü giyindim. Hemen ardından çantamı aldım ve evden çıktım. Çıkmadan önce eve yürüyerek geleceğimi de söyledim.
Yine bir okul günü başlıyordu. Bakalım bu gün bana neler gösterecekti?