19. Bölüm
“Ah, Sör Chad. Neden bandajını açtın? Ha, haa?? Yara yok!”
“Yaranın henüz iyileşmemesi gerekiyordu. Dün bandajı değiştirirken yaranın çok derin olduğunu görmüştüm. Ha? Gerçekten gitmiş.”
“Yakınlarda bir cadı mı var? Nerede? Ona söyle de benim sırtıma da bir baksın.”
Şövalyeler hayretle Sör Chad’in kafasına dokunarak yaygara koparttılar.
“Amelie Hanım’ın bana verdiği büyü ilacını kullandım ve yara bu şekilde iyileşti.”
“Amelie mi? Ah, o cadı. O, Majesteleri’nin odasındaki kuştu değil mi?
“Evet, aynen öyle.”
Amelie, şövalyelerin hafızalarında güçlü bir etki bırakmıştı; bir insan olarak değil de Serwin’in sevdiği kuş olarak.
“Bu muhteşem. İlaç mı yapıyormuş?”
“Cadı ilacının bu kadar iyi işe yaradığını bilmiyordum. Şunu görüyor musunuz? Hiçbir yara izi yok, tamamen pürüzsüz.”
Chad, yara açıkça görünsün diye saçlarını geriye attı. Şövalyelerin gözleri onun alnına odaklanmıştı.
“İşte bunu demek istiyorum. Gerçekten pürüzsüz.”
“Nedense görünüşü de düzelmiş.”
Şövalyeler hayretle konuştular. Birkaç gün öncesine kadar Chad, aşırı çalışmaktan ve yarasından dolayı ölümün eşiğindeydi ama şimdi oradaki 20 şövalyeden daha parlak görünüyordu.
“Bu ilacı sevdim.”
Şövalyeler, Ethan’ın takdirine başlarını salladılar. Yaralar üzerine çalışırken doğal olarak ilaçlara ve sağlıklı yiyeceklere karşı ilgisi olmuştu.
Şövalyeler sık sık yaralanırlardı ama onları iyileştirebilecek sayılı cadı vardı ve onların da şövalyelerle arası kötüydü. Böyle bir durumda, Amelie’nin büyü ilaçları açılmış yeni bir yol gibi görünüyordu. Hareket halindeyken sargılanmış şövalyeler şimdiden Amelie’yi arıyorlardı.
Amelie, at arabasının etrafında yürüyordu. Bazı şövalyeler Amelie’ye doğru koşmaya hazırlardı. Ama sonra Sör Roen geldi.
“Bu, yan etki değil mi? Daha iyiye gittiğine emin misin? Az önce duman ve baloncuklar olduğunu gördüm. Ne tür bir ilaç o?”
Roen, Chad’in Amelie’nin ilacını kullanışını izliyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar yaranı iyileştiren bir ilaçtı. Şüpheli bir şey yoktu. Roen, Chad’i gördüğünde kendi şüpheleri derinleşmişti.
“Neden sorun olsun ki? Sör Chad çok iyi.”
“Eğer bir sorun olursa, Majesteleri sana dikkatli olmanı söylerdi.”
“Ama-!”
Roen çenesini kapattı. Burada biraz daha konuşsa bile diğerlerinin onu dinleyeceğini sanmıyordu. Hüsranla Amelie’ye baktı. Ona böylesine bir uyarı yapmıştı fakat Amelie’nin dışarıda aylak aylak dolaşması hoşuna gitmiyordu.
‘Ah, yine neyin var senin-!’
Amelie bir anlığına Roen’in bakışlarını hissetmişti. Bu sefer başka bir şövalye daha Amelie’ye bakıyordu. Bu kötü anlama gelse de iyi anlama gelse de Amelie için bir yüktü. O, diğerlerinin dikkatinin üzerinde olmasından nefret eden biriydi.
‘İçeri girip bir şeyler okuyayım.’
Amelie hızla at arabasının içine kaçtı.
“Ah- İçeri girdi.”
“Endişelenme. Gidip at arabasında ona eşlik edeceğim. O ilacı almalıydım!”
“At arabasının içinde az yer var. Mantıklı bir şeyler söyle.”
Ethan, adamlarının acınası görünüşlerine karşı dilini şaklattı ve sırtına odaklanmış amansız bir bakış hissetti. Bu his kesinlikle Serwin’di. Kafasını çevirdi, beklediği gibi Serwin o tarafa geliyordu ama bakışları Roen’e sabitlenmişti.
‘Çok sinirli olmalı. Majesteleri de Sör Roen’in tavırlarını fark etmiş olmalı.’
Serwin’in bakışlarındaki baskı, deriye iğne gibi batıyordu. Tüm şövalyeler Ethan gibi hissederlerken gerginlik işaretleri gösterdiler. Rahat atmosfer bir anda buz gibi olmuştu. Şövalyeler hızla geri çekildiler.
Roen, Serwin’in yaklaştığını görünce gerilmişti. Kendisinin kendi kafasına göre hareket ettiğini biliyordu ama bunların hepsi efendisinin güvenliği içindi. Durumu tamamen açıklarsa Serwin’in anlayacağına inanmıştı.
“Majesteleri, ben- Ah!”
Kılıç belli belirsiz Roen’in boynunu kesti. İki tarafı keskinmişçesine yassı ve altın gibi parıldayan kılıç, Serwin’in sembolüydü.
Roen, şaşkın gözlerle kılıca baktı. Bir anlığına gerçekten öleceğini düşünmüştü. Besbelli, kılıç boynunu kesmişti ve canını yakmıştı ama tuhaf bir şekilde bedeninin hiçbir yerinde yara görünmüyordu. Bu, sadece Kılıç Ustası Serwin için mümkün olan olağanüstü bir silahşorluktu.
“Neden beni durdurmuyorsun, ha?”
Roen kendisini kaybetti. Görüşü siyaha boyanmıştı, konuşmak bir yana nefes almak bile kolay değildi. Kafasını zar zor kaldırdı ve Serwin’e baktı. Kalbi küt küt atıyordu. Serwin onu öldürmeye karar verirse oracıkta ölürdü.
“Majesteleri, sizin isteğinize göre-”
Çaresizce sözlerini hatırladı. Serwin gülümsedi ve bunu görünce yavaşça kafasını salladı.
“Hayır. Şu an benim emirlerimi uygulamıyorsun.”
Roen, Serwin’in gülümseyişi karşısında rahatlamıştı fakat onun kelimeleri yine umutsuzluğa düşmesine sebep olmuştu. Serwin’in yüz ifadesi ve her kelimesi cennetle cehennem arasında gidip geliyordu.
“Sana fikrin olduğunu kim söyledi? O benim için çok önemli biri o yüzden sana ona kibarca hizmet etmeni söylemiştim.”
“A-Ah. Ö-Özür dileri- Ah!”
Serwin, kılıcı döndürdü. Roen, boğazındaki acıyla çığlık attı.
“Şşş, sessiz olmak zorundasın. Bu sesi at arabasından duyabilirsin.”
Serwin, sesini alçaltarak fısıldadı. Serwin’in sessiz fısıldısı hala Roen’in içini dışına çıkarıyordu. Roen, kendisine gelmeye çalışarak dişlerini sıktı. Ölmek istemiyordu. Bunun için Serwin’e yağ çekmek zorundaydı.
Bunun için, Majesteleri’ni sakinleştirmek zorundaydı.
Ethan, sessizce durumu izledi.
‘Onu öldürecek olsaydı çoktan öldürürdü, yani sadece onu uyarıyor. Öyleyse, bunu bitirmesine yardım etsem mi?’
Ethan öne çıkıp bir dizinin üzerine çöktü ve kafasını eğdi. Ethan, Serwin’in bu noktada durması gerektiğini bildiğini biliyordu. Yine de kibar davranarak Serwin’i gücendirmemeye dikkat ediyordu.
“Majesteleri, böyle bir şey bir daha yaşanmasın diye Sör Roen’i katı bir şekilde uyaracağım. Şövalyeleri hizada tutmak benim işim. Lütfen merhamet gösterin ki işimi yerine getirebileyim.”
Serwin, Ethan’a baktı ama Roen’in gitmesine izin verirken ona birazcık daha sıkıntı vermek eğlenceli olabileceği için üzülmüştü. Ethan, Serwin’in tereddütünü okumuştu.
“Sör Roen aniden ortadan kaybolursa Amelie bu durumu tuhaf bulacaktır. O salak biri değil.”
“-Doğru diyorsun.”
Serwin, at arabasına baktı. Bu, onun içindi o yüzden onu rahatsız etmenin bir anlamı yoktu.
“Sadece bu seferlik. Sör Roen.”
Serwin’in kılıcı birdenbire yok oldu. Bıçak kadar keskin olan altın rengi ışık, sis gibi dağılmıştı.
“A-A… Te-Teşekkür ederim.”
Roen kan kustu ama bacaklarını sabitleyip Serwin’e doğru eğildi. Serwin, Roen’e bile bakmadan arkasını döndü.
“Neden Majesteleri’nin kararından şüphe ediyorsun? Sana kaç kere dikkatli olmanı söylemiştim.”
Ethan onu azarlarken Roen kafasını kaldıramamıştı.
İmparator’un şövalyeleri, ona hayatlarını vermişlerdi. Serwin bunu biliyordu ve onlara yumuşak davranıyordu. Bu yüzden yeni şövalyeler arada bir böyle kazalara sebebiyet veriyorlardı. Roen’in inatçı tavrı meşhurdu yani bunun olması sadece an meselesiydi.
“Sör Roen’in başına bir kaza geleceğini düşünmüştüm.”
“Bilseydin bana yardım edebilirdin.”
“Majesteleri’nden korkuyorum. Yapamam.”
Diğer şövalyeler birbirlerine yardım ettiler. Ethan, Roen’in sırtını sıvazladı ve Serwin’i buldu. Serwin, Amelie’nin at arabasına doğru gidiyordu.
‘Amelie’ye mi gideceksin? Bu noktada kalbi kırılacak olan Amelie’ye gitmek kötü bir şey değil… Hayır, gitmiyorsun.’
Serwin, at arabasının yanında durdu. At arabasına doğru baktı ama daha fazla yaklaşmadı.
‘Hayır, neden? Neden duruyorsun?’
Ethan, bu hüsrana dayanamadı ve ayağa kalktı. Roen’i başka bir şövalyeye bırakmıştı ve Serwin’e yaklaşmıştı. Ona neden Amelie’nin etrafında dört dönüp hiçbir şey söylemediğini sormayı düşünüyordu.
“Neden gitmiyorsunuz? Kulağa iyi bir fırsat gibi geliyor. Fazla korkunç görünmeyin.”
“Ne fırsatı?”
Ethan sessizce ona güldü. Önünde ömür boyu sürecek bir düşmanı olsa bile böyle bir surat yapmazdı. Korkmuş Amelie, Serwin’in yüzünü görebilirdi ve ağlayarak kaçabilirdi.
“Kokuyu almıyor musun?”
“Pardon? Koku hakkında hiçbir fikrim yok. Siz neyin kokusunu alıyorsunuz?”
Serwin kaşlarını çattı ve kendisini ifade etmenin bir yolunu düşündü. Aklına, hayatı boyunca kokladığı bir sürü koku gelmişti ama bu kokuyu açıkça söyleyemiyordu.
“…Ona yaklaştığım zaman tuhaf hissediyorum. Sanki birisi beni battaniyeye sarmış ve şöminenin kenarına yatırmış gibi. Sıcacık bir kokusu var.”
“Bu iyi bir şey değil mi?
“Zihnim donuklaşıyor, bedenim mayışıyor. O kadar uykum geliyor ki dikkatim dağılıyor.” dedi Serwin sinirle. Zihni yoruluyor ve hızla rahat hissediyordu. Sanki bedeni eriyor gibiydi. Bu, sıradan bir insanın mola dediği şey miydi? Bu, Serwin için çok garip bir histi, çok sıkıntılıydı ve o ne yapması gerektiğini bilmiyordu; yeni doğmuş bir varlığın uyuklamaktan korkmasına benziyordu.
Dahası, Amelie onunlayken uykuya ve inlemeye mahkumdu. Böylesine altüst olmuş bir figür başkaları tarafından görülmemeliydi. Serwin imparatordu ve saray, savaş alanı gibiydi. Kısa bir süreliğine bile olsa zayıflık gösterirse hemen onu ısırmak ve avantaj elde etmek için atılırlardı. İnsanlar inanılmazlardı. Amelie için de aynısı geçerliydi.
“Bunun hoşunuza gitmediğini söylüyorsunuz ama yine de o şeyin etrafında gezinip durmuyor musunuz? O kokuyu muhtemelen bu mesafeden de alabilirsiniz.” diye belirtti Ethan. Kısacası Serwin, koruyabildiği mesafeyi korurken temkinli davranıyordu.
“…Doğru.”
Serwin en çok bu yüzden sinirliydi. Kokuyu alamamak onu sıkıntıya sokuyordu ve kendisine geldiği zaman Amelie’ye yaklaşmaya çalışıyordu. Uzun süredir fazla çalışmış olan bedeni içgüdüsel olarak dinlenmeyi takip ediyordu. Bu, felaketten iyiydi ancak bu şekilde bir kadının peşine düşerek nasıl hissettiğini bilmiyordu.
“Hadi içeri girin. Eminim Amelie de karşı çıkmayacaktır.”
Bu, Ethan için çok iyi bir işaretti. Onun dinlenmeye ihtiyacı vardı.
Her zaman gergin olan insanlar kolayca dağılırlardı. Bu yüzden bir insanın akli gücünün bir sınırı vardı. Bunun kanıtı olarak son birkaç yıl içinde Serwin daha çabuk sinirlenir hale gelmişti ve sabrı kalmamıştı. Felaketin onun bedenini ele geçirme sıklığı ve gücü artıyordu. Serwin’in kendisinin yarım yıldan fazla yaşayıp yaşamayacağından emin olmadığını düşünürdü.
“Bazen zayıflığını göstermek iyi bir fikirdir.”
“…”
“O bir insan olduğu için bu hoşunuza gitmiyorsa o zaman onu bir evcil hayvan olarak düşünün. Onu kurtarmamış mıydınız? Onun etrafındayken bu yüz ifadesiyle korkunç görünmeye devam ederseniz o da korkmaz mı?”
“…”
Serwin sessizce at arabasına baktı. O bakışı gördükten sonra Ethan, ilk önce onun Amelie’ye yaklaşmasının uzun zaman alacağını düşündü.