NovelTR BETA V1.0 [Erken Erişim] | Beta süreci nedeniyle hatalar görülebilir.

BÖLÜM 9

9.Bölüm

Renee, mutlu bir şekilde Amelie’nin yüzüne baktı ve ona bir sandviç verdi. Amelie tereddüt etmeden sandviçi yedi.

Sandviçin tadı mezeden farklıydı. ‘Ha?’ Soslu kızarmış domuz etinin tadı ağzında yumuşayınca bir an Amelie’nin aklı karışmıştı. Sebzeler, soğan da dahil, sandviçin yağlı kısımlarını çekiyordu.

Amelie’nin tüyleri ürperdi. Lezzetli yemek en iyisiydi.

“Fiyu.”

Tüm sandviçleri yiyip karnını doyurduktan sonra çöreklere ve meyvelere yumulma zamanıydı.

“Çok acıkmış olmalısın?” diye sordu Renee gülümseyerek. Amelie o kadar leziz bir şekilde yemişti ki bu Renee’nin hoşuna gitmişti.

“Tabii ki! Değiştirdiğim kıyafetlerin sayısı, hayatımda giydiğim kıyafetlerin sayısından fazlaydı.”

Amelie, kremalı ve marmelatlı çörekten bir ısırık aldı. Tadı tanıdık geldiği için daha lezzetliydi. Çörekleri bitirdi ve meyve çayını içti.

Renee, yemeğini bitirdiğini doğrulamak amaçlı dikkatlice Amelie’ye baktı ve sonra ağzını açtı.

“Yolculuk. Hala gitmeyi düşünüyor musun?”

Dünkü konuşmayı devam ettiriyordu. Amelie başını salladı.

“Majesteleri yüzünden gitmeyi düşünüyorsan bunu yapmak zorunda olduğunu sanmıyorum?” dedi Renee.

Amelie’nin gözleri büyüdü. Az önce ısırdığı elma pat sesiyle yere düştü.

“İmparator’dan kaçtığımı nereden bildin?”

Renee kaşlarını çattı. “Yaptıklarını gördüğümden her şeyi biliyorum. Majesteleri’nden her bahsettiğinde tuhaf davranıyorsun.”

“Ö-Öyle mi?”

“Neden şu an yaptığımız gibi onunla karşılaşmaktan kaçınmıyoruz ki? Majesteleri Saray’ı uzun sürece boş bırakamaz o yüzden yakında geri dönecektir.”

“Şey, benim diğer cadıları aramam iyi bir fikir olmaz mı?”

Renee’nin yüzü karardı.

“Babam da ben de endişeliyiz. Dışarısı zorlu ve korkutucu.”

“Sorun değil. Büyü kullanmayı biliyorum. Kendimi koruyabilirim.”

“Bu yüzden yapamazsın.”

Amelie başını yana yatırdı. Renee, ciddi bir yüz ifadesiyle açıkladı.

“20 yılı aşkın bir süredir cadı avı yapılıyordu, değil mi? Güç, Hükmeden Kral’dan şu anki Majesteleri’ne geçene kadar.”

“Ah… sanırım büyükannemden duymuştum.”

Aslında romanı okuduğu için biliyordu ama yine de detayları hayal meyal hatırlıyordu.

20 yıldan da önce, Amelie ve Renee doğduktan önce ve sonra, kıta cadı avı dalgasına tutulmuştu.

O zamanlar kıtada yaşamak, şu ankinden daha zordu. Sık sık enfeksiyon hastalıkları ortaya çıkıyordu ve böcek saldırısından dolayı çiftçiliği sürdürmek zordu.

İşler, Başkent’ten çok uzaklarda olan kırsal kesimlerde daha iyiydi. Çünkü yiyecek bir şeyler ve halkla bağlantılar vardı. Ancak şehrin başkentinde açlıktan ölen bir sürü insan vardı.

İnsanlar, bunların hepsi için cadıları suçlamışlardı. Cadılar, hastalıkları büyüyle iyileştirmiş olmalarına rağmen insanlar onları avlamaya başlamışlardı. Sanki enfekte olanların sayısını azaltan cadıların çabalarını unutmuş gibilerdi. Bu süreçte sayısız kadın işkence görmüş ve ölümüne yakılmışlardı.

Hayatta kalan cadılar gitgide ormanda ve insanların olmadığı yerlerde saklanmaya başlamışlardı. Bu yüzden artık cadılar ve insanlar arasında çok az bir iletişim vardı.

Kıtayı kanla lekeleyen cadı avları, hüküm süren Kral ölüp gücü Serwin devralınca ortadan kaybolmuştu. Sert davranmaların yasaklanması, İmparator’un emri sayesindeydi.

“Dellaheim’da onlara minnettar olan bir sürü insan var ama onlar Başkent’ten uzaktalar. Ama özellikle diğer bölgelerde Başkent’te yaklaştıkça hala cadılara karşı olan insanların var olduklarını görüyoruz.”

“Ama insanların cadılara ihtiyaçları var. Özellikle de halkın!”

“Onlar doktor tedavisi göremedikleri için körleşmiş durumdalar ama ya Soylular? Güçlü ve zengin insanların cadılara ihtiyacı var mı?”

“Neden Soylular’dan kaçmıyoruz ki?”

“İşler senin yolunda gidecek değil.”

“Doğru, ama…”

Amelie kaşlarını çattı.

Bu bedene geçmeden önce asıl Amelie’nin tüm anılarını almıştı. Ve bu anılarla geçmiş hayatında romanı okuyarak elde ettiği bilgileri kombine ederek bu dünyaya doğallıkla kaynaşabileceğini düşünmüştü.

‘Durum düşündüğümden daha mı kötü?’

Hayatının büyük çoğunluğunda ormanda yaşadığı için Amelie’nin bilgisi ağır bir şekilde etkilenmişti. Durum, romandakiyle aynıydı. Gerçi bu noktadan itibaren romanın zaman akışı ve gidişatı farklı olacaktı. Amelie, işlerin onun yolunda gitmeme ihtimalini düşündü.

“O yüzden sana söylüyorum. Neden ağırdan almıyorsun?”

“Ağırdan almak mı?”

“Dünyayı buradan doğru araştır. Eğer sonrasında da aynı şekilde düşünürsen gidebilirsin. Zaten Majesteleri ile karşılaştın yani kaçmak zorunda değilsin.”

Renee’nin önerisi mantıklıydı. Bir şeyler öğrenip çeşitli bilgiler elde etmek hiçbir şey bilmeden gitmekten daha güvenliydi. Özellikle de insanların cadılara karşı güçlü bir antipatileri varsa.

“Doğru diyorsun…”

Ama Amelie kabul etmekte zorlanıyordu. Çünkü aniden açıklaması zor bir şey hissetmeye başlamıştı.

“Bu çok tuhaf…”

Amelie kollarını çaprazladı ve içsel benliğine odaklandı.

“Sorun ne?”

“Yok, bu… Şey…”

Uğursuz his daha da güçlendi. Amelie içgüdüsel duygusuna güvenmeye karar verdi.

“Renee, toparlanmamız lazım.”

“Neden bu kadar çabuk?”

“Bir cadı, içgüdüsel duygularımı asla görmezden gelmememi söylemişti.”

Amelie öyle deyince Renee yemekleri sepete koyup ayağa kalktı. Amelie de Renee’nin peşi sıra oturduğu yerden kalkmaya çalışırken sırtında boylu boyunca bir ürperti hissetti.

Bir şey geliyor!

Amelie hızlıca şekil değiştirdi. Bir pat sesiyle yumruk büyüklüğünde bir kuş oluvermişti.

“Amelie? Sorun ne?”

Renee, kafası karışmış bir şekilde Amelie’ye baktı. Ama kafa karışıklığı uzun sürmemişti.

“Kuşun adı Amelie mi?”

Serwin yol boyunca at binerken onlara baktı.

“Ciik…”

Ucuz yırtmışlardı. Eğer tereddüt etmiş olsaydı gerçek formunu Serwin’e göstermiş olacaktı.

Amelie rahat bir nefes aldı.

“Evet, Majesteleri ama burada neler oluyor?” diye sordu Renee şaşkınlığını saklayıp yalandan normal davranarak.

“Konağa dönüyordum. Bu yol ormanın derinliklerine bağlanıyor. Ve sonra bu koku…”

Serwin birdenbire Renee’nin etrafına bakmaya başladı.

‘Ne arıyorsun öyle?’

Amelie kaygılanmıştı. Serwin’in kendisini şahsi olarak gördüğünü sanmıyordu.

Etrafa bakan Serwin Amelie’ye doğru yürüdü ve parmağını uzattı. Amelie’nin ona gelmesini istiyor gibiydi.

“Ciik?”

Geçen seferkinden daha korkunç bir yüz ifadesi vardı. Yüzü katıydı ve gözleri, etrafındaki herkesi öldürecekmiş gibi haşindi. Amelie başka yere bakıp yaygara kopardı.

“Amelie, buraya gel.”

Serwin dişlerini sıktı ve Amelie o kadar korkmuştu ki tüyleri bile havalanmıştı. Amelie, kendisini kanatlarını çırpıp Serwin’in parmağına konmaya zorladı.

Serwin, burnunu Amelie’nin sırtına koyup koklamaya başladı. Renee, gergin bir ifadeyle Serwin’e bakıyordu. Amelie zor zamanlar geçiriyormuş gibi görünürse onu hiç tereddüt etmeden Serwin’in elinden almaya istekliydi.

Amelie kanatlarını salladı ve Renee’yi rahatlattı.

‘Özel bir şeyse bunu koklamaya çalışacaktır.’

‘Bu çok kötü.’

Doğrusu, Amelie’nin kendisinin nasıl koktuğu hakkında hiçbir fikri yoktu ama Serwin sakinleşene kadar beklemişti.

Serwin’i en son gördüğünden beri ne kadar olmuştu ki?

“Cik?”

“Kokunun senden geldiğine eminim. Geçen sefer de bu sefer de. Ama seni ellerime aldığım zaman koku gidiyor.”

Açıklanması zor bir yüz ifadesiyle konuştu.

‘Koklama davranışının önemi ne ki?’

Amelie boş gözlerle onun yüzüne baktı. Serwin işaret parmağıyla Amelie’nin kafasını okşadı. Amelie onun sertleşmiş ifadesinin parçalanışını izlerken bedenini hareketsiz tuttu. O kadar yorgun ve bitkin görünüyordu ki Amelie ondan korkuyor olmasına rağmen onun için üzülmüştü.

“İyi görünüyorsun. Daha sağlıklı olmuşsun.”

Kasvetli bir tonda söylemişti. Ceketinden küçük bir torba çıkardı ve Amelie’ye büyük bir parça ceviz uzattı.

‘Serwin atıştırmalık şeyler yemez. Bunları benim için mi yanında taşıyor?’

Amelie’nın karnı tamamen toktu ama yine de kibarca almıştı.

Amelie cevizin tümünü gagalayana kadar Serwin onu izledi, sonra atına geri döndü.

“Ne…”

Renee, kızgınlıkla Serwin’in arkasından baktı. Başkalarının onun değerli kız kardeşine dokunup onu özgürce beslemeleri hoşuna gitmiyordu. Ayrıca tavrı bir tuhaftı; neden deli İmparator, Amelie’yi bu kadar önemsiyordu?

“Neden sana onun evcil hayvanıymışsın gibi davranıyor?”

“Cik?”

Amelie fark etmemişti.

Tuhaf hissediyordu. Birkaç günlük birlikteliklerinde Serwin’in ona ne kadar iyi davrandığını hatırlamıştı. Belki de Serwin, bir parçası Amelie’yi önemsediği için onu Saray’a götürmeye niyetliydi.

‘İmparator’un evcil hayvanı olmak, sevgilisi olmaktan daha iyi olur, değil mi…?’

Ama maalesef Amelie evcil hayvan değildi, bir insandı.

“İmparator geri döndüğü için eve kuş olarak dönmek zorundasın. Ne ziyan ama!”

Renee, öfkesini dışa vurdu. Serwin’in geldiğini fark etmemişti. Serwin bir kılıç ustası olduğu için onun varlığını hissetmesi imkansız olsa da yine de öfkeliydi.

“Özür dilerim, Amelie…”

“Ciik ciik.”

Amelie, Renee’yi avuttu.

‘Bu arada, neden öyle hissettim ki?’

Konağa geldiği zaman da benzer şekilde uğursuzluk hissetmişti. Ama hiçbir zaman o kadar yoğun veya nahoş olmamıştı. Serwin öncekinden daha tetikte diye miydi?

Amelie başını eğdi.

‘Her neyse, sorun yok.’

Cevapsız sorularını başından attı ve Renee’nin omzuna tünedi.

~~~

Günün son toplantısından sonra Serwin kendisini odaya kapatmıştı. Dışarı çıkmamıştı ve kimse de içeri girmemişti çünkü iyi hissetmiyordu. Endişeli Kont, bir doktorla birlikte Serwin’in yanına gitmişti ancak Serwin onlarla buluşmamıştı.

İmparator’un tüm şövalyeleri bir yerlerde kaybolmuşlardı ve gece geri dönmemişlerdi. Sadece birkaç tanesi Serwin’in odasının önünde nöbet tutuyordu.

Yorum

error: İçerik korunmaktadır!!

Ayarlar

Karanlık mod ile çalışmıyor
Sıfırla
Germany VPS Diaetolin Anime Öneri webtoon oku manga oku manga oku webtoon oku was wiegt ein baby care can dogs eat bodrum escort sweet bonanza deneme bonusu veren siteler casino siteleri bonus veren siteler casino siteleri bedava bonus 1xbet bedava deneme bonusu veren siteler ifşa link his taşı deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu casino siteleri deneme bonusu veren siteler komiku