Çevirmen:YunaFernandes
Editör:YunaFernandes
Burada hiç cariye olmadığı içinde bu şekilde rahatlamış olabilirler.
İnanması kolay değildi ama kesinlikle emindim. Duvardaki ve daha birçok yerlerdeki mücevher ve dekorları çalmaya başladılar.
Vay be. Cidden. Claude’un sessiz ve hiçbir şey yapmadığını görünce cesaretleri büyümüş olmalı.
Odamdaki değerli eşyaların kaybolduğunu Lily’den daha önce fark etmiştim.
Çünkü her zaman ayrıldığımda bu değerli eşyaları nasıl çalmalıyım diye düşünüyordum. Yemeğimin azalmasıyla neredeyse aynı durumdu.
Claude’a koşup “Baba! Bu insanlar beni görmezden geldi!” demek isterdim ama Claude “Oh öylemi yaptı? Babacığına gel, benim küçük meleğim!” diyecek birisi değil, o daha çok “Ne? Hala yaşıyor muydun?” diyip korkarım ki boynuma bir şey yapabilecek türde birisi.
El-elbette bu sadece benim düşüncelerim. Bu yüzden düşündüklerim gerçekleşmeyebilir ama bir şey yapmayı denemek istemiyorum. “Çünkü ben önemliyim!”
Bu yüzden iki gözüm kocaman açık altınlarımın teker teker araklandığını izlemek zorundaydım. Bu hizmetçiler üniformalarının ceplerine her mücevher aşırdıklarında yapabildiğim tek şey ağlamaktı. Uwwww, benim değerli zavallı altınlarım! Ühü.
Her neyse, tüm bunlar Lily’nin süper düper kızıp baş hizmetçiyle kavga etmesinin ardından çözüldü.
Lily’nin yeni oyuncak ve altın getirdiğini ve diğer tüm hizmetçilerin onunla resmi konuştuğunu da fark ettim ama şimdi Lily’nin Yakut sarayının patron ve en güçlü kişisi olduğunu anladım. Eh, onu sevdiğimden benim için pek bir şey değildi.
Ve böylece bu hizmetçiler saraydan atıldılar. Ayrıca çaldıkları tüm değerli eşyaların da geri alındığını duydum ama bir daha odama gelmediler.
Nereye gittiniz, altınlarım! Hala baş hizmetçiyi şüpheli buluyorum, ama ağlamak yapabildiğim tek şeydi… Hah, önceden de tıpkı böyle hissetmiştim, tek bir yeni oyuncak alınmazken… Her neyse.
Ama iyi olan şey bazı değerli şeyleri çaldığımda fark etmesinin iyi olmasıydı.
Bekle, hayır. Dürüst olmak istiyorum. Bu benim sarayım olduğundan şu anda yaptığım şey onları çalmak değil, onları güvende tutmak. Evet, onları kendi başıma özenle güvende tutmak.
Ama bunun da sınırları var. Lily sık sık sarayın etrafında dolaşıyordu.
Çal- ayy güvende tutmayı çok mu abarttım? Belki bir süreliğine ‘alıp güvende tutmayı’ bırakmalıyım.
“Prenses, nereye gidiyorsunuz?”
“Eh he he! Lily’i görmeye!”
“Haha, belki de gitmeden önce dudaklarını temizlemelisiniz. Çikolata oldukça hoşunuza gitmiş gibi görünüyor.”
O anda yanımdan geçen hizmetçi bana seslendi ve yanlarında taşıdıkları mendille dudağımın kenarındaki ‘Ben çiko yedim’ diye bağıran lekeyi benim için sildi. Lily görmeden bitirmek için çok hızlı yedim ve onun yerine ağzımın her yerine bulaştırdım.
Hizmetçiler bana bakarken kıkırdıyorlardı ama utanmıştım bir kere. Çocuk olduğumdan çocukça davranıyordum ama gerçekten bir çocuğa mı dönüştüm? Ayyy, ne utanç ama!
“Athy’nin çiko yemesi bir sır!”
“Elbette, prenses.”
Ancak Lily ile başımın belaya girmesini utanmaktan daha çok korkuyordum. Hizmetçi ablalara el salladıktan sonra oradan koşarak ayrıldım.
Ahh, off lanet çikolata ellerimin her yerine bulaşmış! Elbiseme silmek üzereydim ama elbisem bembeyazdı o yüzden silmedim.
Olsun. Yakınlarda çeşme vardı. Belki de bir zamanlar burada yaşayan birçok cariye olduğundandı, burada tonlarca çeşme ve güzel göller ve bahçeler vardı. Şey, onların bakımı… elbette normaldi.
Kraliyet kanından olmayan bir erkeğin buraya girmesi kurallara aykırı olduğundan sadece kadın çalışanlar vardı.
Diğer hizmetçilere de rastladıktan sonra ortasında melek heykelleri olan çeşmeye ulaşabildim.
Ama ismi melek heykeli olsa da, seksi poz veren çıplak melek heykeli yerine sevimli görünmek için elinden geleni yapan bir sürtük gibi görünüyorlardı.
Eh şey, bu saraydaki heykellerin hepsi böyleydi. Bu şeyler etraftayken burası bir çocuk için uygun bir yer değildi.
Foşur foşur~
Çikolata kaplı elimi yıkamaya başladım. Bu küçük bedenle suya ulaşamıyordum o yüzden yerde ayak parmaklarımın ucumda durmam gerekiyordu.
Ama kuvvet beni çeşmeye istediğimden daha yakın itti. Ayy, ah bu beni korkuttu. Suya düşeceğimi sandım.
Dalgaların yumuşamaya başladığını gördüğümde dengemi kurmaya çalışıyordum ve şimdi zar zor hareket ediyordum.
Dengemi kurmaya çalışmam yansımadaki ‘şey’ yüzünden aklımdan uçup gitti.
“Ne kadar da sevimli…”
Övünüyormuşum gibi gelebilir ama suda yansıyan ben… Cidden biraz fazla güzeldi. Kukukuku. Sadece… bu şirin ve sevimli bebek bendim işte!
Eğer böylesi şirin bir bebek önümde olsaydı o şirinliği ısırmak isterdim. Çok değil ama hoşça çıkıntılı küçük tombik yanaklar herkesin mıncırmak isteyeceği kadar yumuşaktı ve ağız, burun, gözler ve kulaklar bu tatlı küçük suratta olabilecek en iyi yerdeydiler.
Bu kıvırcık saçlar çirkinliğin yanından bile geçmiyordu, yumuşak ve ipeksiydi, gözler uzun kirpiklerle kocaman ve masumdu. Oyunculuk ve modellik yaparsan kesinlikle çok başarılı olacağın türden bir yüzdü.
Dediklerine göre açık sarı saçımla ağzım, burnum, gözlerim ve kulaklarım tamamen Diana’ya çekmiş ama benim eşsiz göz rengim babama, Claude’a çekmiş. Mavi mücevher gözlerimle aklım uçtu.
“Heh..”
Ben herkesin tek bir bakışla sevimli diyeceği tatlı bir çocuktum ama tüm bu güzelliğin dışında övgüye değer olan en büyük şey olağanüstü gözlerimdi.
Lily’nin söylediğine göre bu gözler sadece kraliyet soyundan gelenlerin sahip olduğu Mücevher gözlermiş. Ayrıca Sevimli Prenses romanının yazarı da bu gözlere iltifat etmek için bulabildiği tüm güzel kelimeleri kullanmıştı.
Ben o kelimeleri görünce en başta ‘Bu ne saçmalık ya?’ gibiydim ve dalga geçiyordum ama şimdi kendimi görünce… Tüm bu detayların ne kadar önemli olduğunu anladım.
Hangi açıdan baktığına bağlı olarak renk ve parıltı da farklı görünüyordu. Çok güzel ve büyük.
Şu anki kraliyet kanına sahip olan sadece iki kişi, ben ve babam olduğundan sadece ikimizin bu gözlere sahip olduğu biliniyordu.
Bu yanlıştı… Çünkü şimdi Dük Alpheus’un yerinde Jennette vardı.
Bu dünyadaki her insanın kendi manası vardı ve kraliyet soyundan gelenlerinki ise oldukça eşsizdi ve mana yüzünden bu renk ortaya çıkardı.
Tüm bunları Lily’nin bir keresinde getirip okuduğu kitaptan biliyordum. Çok karışıktı ama en azından birazını anladım! Ayrıca bu gözler sevimli olduğu sürece önemli değil, di mi?
“Prenses! Yaptığınız tehlikeli!”
Birisi beni aldı. Tanıdık hareketlerle beni kimin aldığını fark etmeden önce gözlerim fal taşı gibi açıldı.
“Kendi başınıza hiçbir yere gitmemenizi istemiştim neden beni dinlemiyorsunuz…?”
Kollarıyla bana sarılan Lily’e gülümsedim.
“Lily, seni özledim!”
Lily tatlı davranışlarıma iç çekti. Dört yıl öncesinde bile güzeldi.
“Prenses, bugün çikolata yediniz, değil mi?
Dun dun duuuuun!
Hala gülümserken olduğum yerde donakaldım. N-nereden öğrendi…
“Hepsini Hanna’dan duydum. Size bir hafta boyunca abur cubur yok.”
Wahhh! Bu imkânsız! Hanna, seni hain!!
Üzgün köpek yavrusu suratımı yapsam da Lily buna kanmadı. Hayır!Çikolatam!
***
Şu anda sarayın bahçesinde çiçek topluyordum.
“Prenses, bende bir tane alabilir miyim?”
“Yok! Kötü, sen kötüsün!”
Öğle yemeğinin ardından Hanna bana hizmet etmek istediğini, diğer hizmetçilerle değişmek için daha vakti olduğunu söyledi. Şu anda biraz sıkılmış görünüyordu.
Beni yanında şeker taşıyacak kadar seven Hanna hala tuttuğum çiçeği istiyor gibiydi. Başka bir gün olsaydı şirince gülümseyerek ona verebilirdim ama bugün farklıydı.
Çünkü Hanna Lily’e çikolata yediğimi söyledi! Kasten yapmadığını söyledi ama banane.Seth benim öpücüğümü aldı diye kıskandığını kendi kendine söylenirken Lily duymuş. Her neyse bu, ona söylediği gerçeğini değiştirmiyor.
“Adil değil, prenses…”
Hanna’nın şikâyetini duyarken önümdeki en güzel çiçekleri toplamaya devam ettim. Hizmetçi odasına giden Lily için kocaman bir çiçek tacı yapacaktım.
T-Tabii ki bana koyduğu çikolata yasağı fikrini değiştirmeye çalışıyor falan değilim!
Her neyse, Lily’e yakışan beyaz çiçeklerden biraz topladıktan sonra derin düşüncelere daldım. Eğer sadece bunlarla çiçek tacı yaparsam biraz… basit görünecekti. Ah doğru! Tacın tepesinde bir tane büyük ve sevimli çiçek çok güzel görünürdü.
“Hanna, hangi çiçeğin bunlarla iyi görüneceğini düşünüyorsun?”
Tüm gün huysuz olduktan sonra sonunda onunla konuştuğumda Hanna’nın gözleri ışıldadı. Bu abla beni gerçekten çok seviyor.
“Bunu Bayan Lily’e vereceksin değil mi? Eğer öyleyse çivit veya menekşe ona güzel görünmez mi? Hmm. Sarı da güzel olurdu.”
Hanna, bir süre düşünceli olduktan sonra çiçek tacıma yardımcı olacak bazı çiçekler bulmak için ayrıldı.
Ben de bahçeyi biraz daha araştırmaya karar verdim. Lily’e vermek için çiçek ararken güzel görünen Hanna’ya yakışan bazı çiçekler görürsem, onun için küçük bir çiçek tacı yaparsam da kötü olmaz…
Öff, çok naziğim. Hanna’nın bugünlerde beni ne kadar sevdiğini bildiğim için huysuz davranmayı keseceğim.
“Çiçekler bahçede birlikte yaşarlar~”
Çocuk şarkısı mırıldanırken bahçeyi araştırmaya devam ettim.
“Ve anaokulunda birlikte yaşıyoruz~”
Bir süre sonra Yakut sarayından uzaklaştığımı fark ettim.
“Ne?!”