7.Bölüm
Amelie şaşkına dönmüştü. Bunun hiçbir açıklaması yoktu. Sanki günlerdir böyle yapıyormuş gibi Serwin, Amelie’yi okşayıp dışarı gitmişti. Amelie, o gelene kadar Ethan’la oynayacağını sanıyordu.
Ama Ethan onu Kont’un ofisine götürmüştü. Amelie’yi Kont’a verdikten sonra hiçbir şey söylemeden odadan çıktı. Muhtemelen bu önceden söylenmemiş bir şeydi çünkü Kont da şaşırmıştı.
‘Çok şüpheli…’
Amelie’nin bir sürü şüphesi vardı ve insan formuna dönmemişti. İnsana dönüştüğü vakit İmparator gelebilirdi.
‘Kim olduğumu mu fark ettin?-‘
Kuş formundayken masanın üzerinde yürüdü ve acıyla kıvrandı. Sürekli yürüyen küçük kuşu gören Kont, onun sevimliliği nedeniyle kalbini tuttu.
Sonra kapı sert bir şekilde açıldı.
Buum!
“Amelie’yi bıraktıklarını duydum!”
Renee kılıç antrenmanından koşarak geldi, kir ve terle kaplıydı. Masanın önüne diz çöktü ve Amelie’nin gözlerine baktı.
“Amelie, iyi misin? İmparator sana bir sıkıntı yaratmadı, değil mi?”
Amelie kafasını salladı. Hiçbir pürüze maruz kalmamıştı. Sadece tüm o şövalyelerin odaya girip çıkmaları ona zor zamanlar yaşatmıştı.
Renee’nin bedeni sarsıldı ve Amelie’nin bedenine baktı. Serwin’in karşı saldırısına yakalamanın ivmesi, Amelie’nin tüylerinin herhangi birinin kırılmasından geçiyordu. Onun incinmediğini görünce Renee rahat bir nefes aldı.
“Bir sıkıntın yok, değil mi?”
Amelie, Renee’nin böyle davrandığını görünce en azından bunu bir tuzak olmadığını anladı. İnsan formuna geri döndü.
“Dışarıda biri var mı? İmparator yani?”
“İmparator avlanmaya gitti. Sör Ethan ve diğerleri de İmparator’un peşinden gittiler.”
“Gerçekten mi?”
Tuzak değil miydi? Amelie merak etti.
“Beni neden öylece geri verdi ki?”
“Detaylarını bilmiyoruz ama belki de babam her gün ondan seni geri vermesini istediği içindir?”
“Baba?”
Amelie şaşkınlıkla Kont’a bakınca Kont utançla gülümsedi.
“Renee benden daha sıkı çalıştı. Seni görebilmek için Sör Ethan’ı her gün ziyaret etti. Yanında kılıç bile taşıdı.”
Amelie’nin ağzı kocaman açıldı.
‘Bu insanların nesi var? İki canlı falanlar mı?’
Serwin’in çabuk sinirlenmesini ve zalimliğini Kont ve Renee daha iyi biliyorlardı. Bir adamı rütbe ayrımı olmadan öldürmüştü ama babası yine de onu isteyip durmuştu. Bu her aristokrat için tehlikeli bir hareketti.
“Neden o kadar ileri gittin ki? Bu çok tehlikeli.”
“Senin için endişelendim o yüzden olduğum gibi kalabilmeliyim.”
Kont da Renee’yi onaylayarak başını salladı.
“Tehlikede olsak bile imparator tarafından esir alınan senin kadar iyi olabilir miydik?”
“Benim bir şeyim yoktu ki-“
“Gerçekten mi? Rahatladım. İmparator ve şövalyelerinin ruh halleri çirkinleşiyordu o yüzden bunun seni etkileyeceğinden endişelenmiştim.”
İmparator’un canını sıkmanın belaya sebep olabileceğini bilmiyor olabilirsiniz ancak onlar bu hiçbir şeymiş gibi davranmışlardı. Amelie’nin iyi olması yeterliydi.
‘Aile böyle bir şey mi oluyor?’
Amelie’nin gözleri yaşlarla doldu. Bu tuhaf histen dolayı hasta hissediyordu. Dudaklarını ısırdı. Kont ve Renee, Amelie’yi kucakladılar.
“İyi ki güvendesin, Amelie.”
Kont kısık sesle fısıldadı.
“Babam ve Renee güvende olduğu için ben de mutluyum.”
Amelie ağlamaya başladı. İki tarafından hissettiği sıcaklık, endişelerini ve korkularını alıp götürmüştü.
Amelie ağlamayı kesip sakinleştiğinde kahya elinde yiyeceklerle içeri girdi.
“Geç dönüşünüzü tebrik ederim, Amelie Hanım.”
Kahya, Amelie’yi kutladı. Renee ve Amelie doğduğundan beri konakta çalışan eski bir kahyaydı o. Onların büyüyüşlerini izleyen kahya genç yaşta evden ayrılan Amelie’ye karşı her zaman üzüntü duyuyordu. Amelie eve döndüğünde bile merhaba diyememişti ve İmparator’u rencide etmekten korktuğu için endişeliydi ve Amelie’nin ofiste olduğunu duyduktan sonra apar topar onun yanına gitmişti.
“Teşekkür ederim. Ah, yemek sepeti için de teşekkür ederim. Tüm meyveler lezizdi.”
Amelie’nin yanakları kızardı. Kont ve Renee’nin onu el üstünde tuttuklarını biliyordu ancak konaktakiler tarafından hoş karşılanmayı beklemiyordu.
Kahya, cömert bir gülümsemeyle ofisten çıktı.
‘Hepsi iyi insanlar.’
Amelie kurabiyeleri yerken düşündü. Kont’un ruhu, genç insanlarınkiyle aynı şekilde saf ve iyiydi.
‘Kurabiyeler çok lezzetli.’
Dışarıdan sert görünüyordu ama ağzının içinde nazikçe parçalanıyordu. Tereyağın güçlü kokusu ağzında yayılıyordu ve tatlılık dilini sarmalıyordu. Amelie kurabiyeleri yemeye devam etti. Kont ve Renee, memnun bir şekilde Amelie’ye baktılar.
Bakışlarının arasında Amelie’nin bir sorusu vardı.
‘Neden kimse bunun tuhaf olduğunu düşünmüyor?’
Amelie’nin gelişimsel engelliliği vardı. Bir doktor tarafından düzgünce bir teşhis konulmamıştı ancak Amelie’nin öyle bir hastalığı olduğundan hiç şüphelenmemişti. Amelie’nin çevresindeki uyarıcılara neredeyse hiç tepki vermediğini ve hiçbir arzusu olmadığı söylenmişti. Küçükken nadiren agulama şeklinde konuşurmuş.
Fakat bir gün, birdenbire gelişim göstermişti ve konağa gelmişti. Amelie’nin kendisi değiştiğini biliyordu ama Kont ve Renee, bunu bilmeleri mümkün olmadığı halde bu durumu doğal karşılamışlardı. Kendisi bunu çok tuhaf buluyordu.
Bir süre sonra Amelie doğrudan sormaya karar verdi. Bu soruya cevap veremezdi çünkü bunu tek başına düşünüyordu.
“Bu tuhaf değil mi?”
Sözlerinden sonra Kont ve Renee birbirlerine baktılar. Dikkatler ona döndüğü için Amelie utançtan yavaşça gözlerini indirdi.
“Ne diyorsun?”
“Ben değiştim. Özgürce konuşup hareket ediyorum. Önceden böyle değildim.” Amelie’nin omuzları gerildi.
‘Bu insanlar Amelie’nin öncekinden farklı olduğunu biliyorlar. Benim bu bedeni ele geçirdiğimi fark etmiş olamazsınız, değil mi? Belki de gardımı düşürüp beni buradan kovmaya çalışıyorlardır!’
Amelie, kötü düşünceyle ellerini kenetledi. Sadece bunu hayal etmek bile onu üzüyordu. Eğer tahmini doğruysa bu onların nezaketleri yalan demek oluyordu. Kısa bir buluşmaydı ancak Amelie onların gösterdikleri duygusal yakınlıktan dolayı sarsılmıştı.
“Aslında cadı ölmeden birkaç gün önce kısa bir konuşma için beni aramıştı. Amelie, bu senin hakkındaydı.” dedi Kont.
Bu olağandışıydı. Cadı büyükanne, Amelie’yi ailesiyle görmek konusunda isteksizdi. Bu yüzden onun Kont’la olan ilişkisi de yavaş yavaş kopmuştu. Cadının ilk önce Kont’u aradığına inanamıyordu. Bu gizli bir hamle miydi?
“Cadı büyükanne mi? Benim hakkımda mı?”
“Büyü konusunda hiçbir şey bilmiyorum o yüzden tam olarak anladım mı emin değilim ama eğer kendi yöntemime göre düzenlersem seni eski haline döndüreceğim.”
“Eski halime mi?”
Amelie başını eğdi.
‘Bu bedenin doğuştan gelişimsel engelliliği yok muydu? Bu ne anlama geliyor?’
Kont konuşmaya devam etti.
“Bugün sana baktığımda onun ne demek istediğini anlıyorum. Birlikte konuşup gülmemizi mümkün kılmış.”
Kont’un gözleri dolmuştu. Amelie beceriksizce Kont’un omzunu sıvazladı.
“O harika bir cadıydı, bir yolunu bulmuş olmalı.”
Konuşmayı Renee devam ettirdi.
“Hikayeyi Renee de mi duydu?”
“Evet, bunun zor bir büyü olacağını ve sana iyi bakmamı söylemişti.”
“Bu nasıl mümkün olabilir?”
“Şey, ikimiz de büyü konusunda pek bir şey bilmiyoruz.”
Kont mahcup görünüyordu.
‘Beni bu bedene büyükanne cadı mı koydu? Bunu yapmak için hangi büyüyü kullandı ki?’
Amelie bir sürü büyü numarası düşündü ancak aklına birisini başka bir bedene koyabilen bir büyü gelmemişti. Bu, bedenin sahibinin anılarını hatırladığı zamankiyle aynıydı.
Büyükanne cadı, bir sene önce yaşlılıktan ölmüştü. Ne tür bir zor büyü yazmaya çalıştığını ve bunun başarılı olup olmadığını öğrenmenin bir yolu yoktu.
~~~
Dünyada iki çeşit büyü vardı.
İlki büyücüler tarafından kullanılan büyüydü. Büyü yaratmak için bedenlerindeki manayı büyü numaralarına aktarırlardı ama birisi büyücü olmasa bile elinde mana taşı olduğu sürece büyü yapabilirdi.
Diğeri ise Şeytan’ın Rahipleri olarak temsil edilen cadıların büyüsüydü. Telekinetik güç, öngörü, şekil değiştirme ve şeytan tarafından verilen özel güçlerle büyü ilaçları yapma gibi çeşitli büyüler kullanabiliyorlardı.
Büyücülerin aksine, cadıların kullandıkları büyü yalnızca cadılar tarafından kullanılabilirdi ve büyü o kadar doğal bir hareketti ki bir açıklama gerektirmiyordu, tıpkı objeleri elleriyle almalar gibiydi. Tabii ki cadılık hakkında bir büyü kitabı vardı ama sıradan bir insan bunu anlayamaz veya kopyalayamazdı.
Bu yüzden Amelie, kendisine ne olduğunu öğrenmek için başka bir cadı bulmak zorundaydı.
“Diğer cadılar biliyor olabilirler. Zaten yolculuğa çıkacağım yani bir cadı bulmam gerekiyor.”
Bedenine geri dönmek istemiyordu. Amelie’nin bedeni de Lee Sooyeon’un bedeni de kendi gibi hissettiriyordu. Ama kendisine ne olduğunu öğrenmesi gerekiyordu.
“Yolculuk mu? Yani Dellahaim’in dışına mı gidiyorsun?” diye sordu Renee.
“Evet, aslında buraya size veda etmeye geldim.”
“Dellahaim’dan gittiğine inanamıyorum. Bu mümkün değil!” diye bağırdı Kont. Amelie şaşkınlıkla Kont’a baktı. Kont’un yüzü beyazlamıştı. Eliyle Amelie’nin elini tutuyordu.
“…Özür dilerim, sana bağırdım.”
Amelie dalgın dalgın başını salladı. Kont’un elleri hafiften titriyordu.
‘Onun nesi var?’
Kont’un tepkisi biraz aşırıydı. Sanki Amelie ölecekti.
“Yolculuğunu biraz daha düşün. Daha eve yeni geldin. Hemen öylece gitmen çok kötü olur. Tamam mı?” dedi Kont. Bu heves kırıcı bir tepkiye benzemiyordu.
“Ama Majesteleri konakta.” diye mırıldandı Amelie tekdüze bir şekilde reddedemeden.
“Majesteleri yakında dönecek. Saray’ı uzun süre boş bırakamaz.”
“Aynen, acelen yoksa biraz daha kal. Ben daha seninle düzgünce ilgilenememişken nasıl çekip gidebilirsin?”
İki çift mavi göz hevesle Amelie’ye baktı.