27. Bölüm
“Ama buna inanmak için çok acele etmeyin; burası İmparatorluk Sarayı! Şimdi Majesteleri’nin neden endişelendiğini anlıyorum. Size göz kulak oldum ama biraz fazla rahatsınız! Tamam o zaman! Önce ona bakmalısınız. Ağabeyimin kardeşi olduğumun kanıtına!”
Milena, aile ilişkisi belgesini Amelie’nin önünde açtı. Kağıtta Roen ve Milena’nın isimleri yazılıydı. İki kişinin isimleri kendileri tarafından yazılmıştı.
“Başka aile üyeniz yok mu?”
“Yok, sadece ağabeyim ve ben.”
“Bunun için üzgünüm-”
“Bu kadar kolay özür dilemeyin! İmparatorluk Sarayı’nı küçük görüyorsunuz!”
“…Kişilik özelliğim bu.”
“Kişilik özelliğiyle elimden bir şey gelmez o zaman.”
Milena hızlıca başıyla onayladı. Amelie’nin kafası karışmıştı. Onlar, görünüşleri ve kişilikleri birbirine hiç benzemeyen kardeşlerdi. Birbirine benzeyen hiçbir şeyleri yoktu.
“Her neyse, Milena niçin bana kendisinin Sör Roen’in kardeşi olduğunu söyledi? Sör Roen beni hor görüyordu.”
“Ah, bunun olacağını biliyordum o yüzden size onun kız kardeşi olduğumu söyledim.”
“…”
Milena kıyafetlerini düzeltti, eteğinin kenarlarını yaydı ve derin bir şekilde eğildi. Amelie bu beklenmedik kibar karşılama karşısında şaşırmıştı.
“Öncelikle ağabeyimi kurtardığınız için çok teşekkür ederim. Ağabeyim teşekkür etmemi söyledi. Sizinle yüz yüze görüşemediği için üzgün ve sizin hakkınızda kötü şeyler söylediği için özür dilemek istiyor.”
Milena, Amelie’ye günün olaylarını hatırlayarak tüm hikayeyi anlatmaya başladı.
Anne ve babasını çocukken kaybetmiş olan Roen, düzgün konuşamayan küçük kız kardeşini korumak için elinden gelen her şeyi yapmıştı. Yine de boş zamanlarında kılıç çalışmış, sonunda Serwin’in dikkatini çekmiş ve bir şövalye olmuştu. Roen, mucizevi bir şekilde gerçekleşen rüyası adına hayatını tehlikeye atmak için çok çabalamıştı. Milena sürekli olarak Roen için endişeleniyordu. Roen o kadar odaklanmıştı ki, Milena onun bir kaza geçireceğini düşünüp duruyordu.
Bu arada, Serwin’i takip eden şövalyelerin döndüğünü öğrenen Milena, ağabeyini aramaya git. Ancak, şövalyeliğin hiçbir yerinde Roen’den eser yoktu. Milena korkup eve dönmek için gece geç saatlerde saraydan gizlice dışarı çıkmıştı. Bu, Roen’in sağ salim dönmesini sağlamak içindi.
Neyse ki Roen evdeydi. Oturma odasındaki kanepede oturuyordu. Milena, bir cadının Ethan aracılığıyla saraya gireceğini tahmin etmişti. Amelie’nin, büyüsünü kullandığında bunu saklayacak ve gizleyecek birine ihtiyacı vardı. Bunu bilen Roen, Milena ona bilmek istediği şeyi sorduğunda tereddüt etmeden itiraf etmişti.
Amelie’yi korkudan kontrol altında tutmuştu, onun hakkında kötü konuşmuştu ama Amelie yine de hayatını kurtardı. Roen, Amelie’ye özür dileyip teşekkür etmişti ama bu iyiliğin karşılığını ödemenin bir yolu yoktu. İmparatora her şeyi verdiği için onun için hiçbir şey yapamayacağını söylemişti.
Kendisi için her zaman fedakarlık yapan ağabeyine yardım etmek isteyen Milena, bunu duyar duymaz bir karar vermişti. Ondan ziyade Amelie’ye kendisinin yardım edeceğini söylemişti.
“Bu yüzden iyiliğin karşılığını ödemeye karar verdim.”
Milena yaklaşmak için acele etmedi. Sessizce etrafına bakınıyordu ve onunla yalnız konuşma fırsatı bulduğunda bunu yapmıştı.
“Anladım. Bana geri ödeme yapmak zorunda değilsin.”
“Hayır, size geri ödeyeceğim. Böylece ağabeyim bir şövalyeyken yükünden kurtulmuş olacak.”
Bu dünyada bu kadar harika kardeşlerin olduğuna inanamıyordu. Amelie etkilendiğini hissetti.
“Ve sizi o kadar dikkatle izliyorum ki sizi yalnız bırakamam! Amelie Hanım’a bir şey olursa ağabeyim ve ben suçluluktan ölürüz.”
“Ah…”
Bu duygu o kadar ani olmuştu ki Amelie söyleyecek bir şey bulamamıştı.
“Gerçekten o kadar kötü müyüm?”
“Sadece bir-iki olay olmadı ki sayalım.”
“Ah, evet…”
“Merak etmeyin! Çünkü artık Milena size arka çıkacak, Amelie Hanım!” dedi Milena bir eli belinde kendinden emin bir şekilde.
~~~
Amelie’nin mevcut durumunu ve çevresini ilk açıklayan Milena olmuştu. Amelie’ye bildiği her şeyi anlatmıştı, buna Serwin’in verdiği emirler de dahildi.
Amelie, Milena sayesinde Serwin’in kendisini hizmetçiler ve Bayan Enard ile çevrili bu sarayda kasten tuttuğunu öğrendi.
“Amelie Hanım ne kadar yalnız kalmak istese de bu durumda yoldan çekilemezdik.”
“Nedense- Bunun tuhaf olduğunu düşünmüştüm-”
Amelie kaşlarını çattı. Bunu biraz tuhaf olduğunu düşünmüştü çünkü çok saf değildi. Öte yandan Serwin, en başta imparatorluk yaşamının bu mahremiyetten yoksun olduğunu belirtmişti bu nedenle Amelie şüphelerini gidermişti çünkü Serwin’in onu denetlemek için bir nedeni olmadığına inanıyordu.
“Ah, şaşırmadınız mı? Şaşırmanızı bekliyordum-”
“Eğer konu Majesteleri İmparator ise sanırım bu mümkün.”
Serwin ilk kitapta bir kötü adamdı ve Amelie’nin onunla tanıştığı gün en kötüsüydü. Belki de bu yüzden Serwin iyi bir şey yapsa bile onun ‘yine de bunu yapacağını’ varsayıyordu.
Ama kafasında bildiklerinin dışında kendini iyi hissetmiyordu.
“Elbette kızmadığımdan değil. Sinirliyim ve kızgınım.”
Aslında, ne gözetim ne de hapis gerekliydi. Eğer Serwin onun gün ne yaptığını merak ettiğini sorsaydı Amelie doğruyu söylerdi, Serwin bunu ikna edici bir şekilde anlatsaydı Amelie saraydan ayrılmayı düşünmezdi.
‘Bu şüpheli kişi-!’
Amelie, birbirleriyle yakınlaştıklarını düşünmüştü ama karşı tarafın böyle düşünmediğini öğrenince hayal kırıklığına uğramıştı.
‘Hayır, bunu yapacaksan iyi davranma.’
Sakince yalan söylemesen olmaz mı? Her hareketimi izledikten sonra sanki bilmiyormuş gibi günümle ilgili sorular sormak sence de fazla değil mi? Neden sadece bir şeylere göz kulak olduğunu söylemiyorsun?
“Bu beni daha da sinir ediyor. Kararımı verdim.”
“…?”
“Ne istersem onu yapacağım.”
“Ama nasıl?”
“Majesteleri uyanık da olsa uyuyor da olsa büyü alıştırması yapacağım. Onun elini tutacağım ama onunla uyumayacağım.”
‘Hikayeni dinledikten sonra, senin iyi bir insan olduğunu düşündüm ama sen gerçekten de iyi bir insansın.’
Ancak, böyle bir karakter imparatorluk mahkemesine faydalı olarak kabul edilemezdi. Milena bir adım atmaya ve Amelie’yi korumaya kararlıydı.
~~~
Amelie o öğleden sonra bahçede çay içti. Hep aynı şeyler oluyordu ama bugün sadece yürüyüşe çıkmaktan farklı bir amacı vardı aklında.
‘Doğal olarak mı demeliyim?’
Amelie derin bir nefes aldı ve yana döndü. Bayan Enard sakin bir yüzle çay fincanına çay dolduruyordu. Bugünkü çay saatindeki amacı, Bayan Enard’ı kendi tarafına çekmekti.
Milena, Amelie’ye sabahları nasıl yalnız vakit geçireceğini öğretmişti.
Milena, Bayan Enard’ın parayı ifşa etme ve bunu kurnazca kullanma alışkanlığından yararlanmayı tavsiye etmişti.
‘Bayan Enard’ın Kont Manverse’in hizmetçisi olmamasına şaşırdım.’
Amelie, romanı okuduktan sonra Bayan Enard’ın Kont Manverse’in hizmetçisi olduğunu varsaymıştı. Çünkü Kont Manverse’in isteği üzerine Amelie’ye eziyet etmişti ve ödeme alıyordu.
Bayan Enard ise Kont Manverse’in yapmasını söylediği şeyi yapmıştı çünkü bu en karlı seçenekti. Artık Amelie’yi rahatsız etmiyordu çünkü en çok paraya sahip olmak için Amelie’nin tarafında olması gerektiğine karar vermişti.
Milena, soyluların şimdiye kadar Amelie’nin varlığından habersiz olduklarını kanıtlardan öğrenmişti. Soylular, Serwin’in döndüğünden beri saraya yaptığı günlük ziyaretler için bir sebep arıyorlardı, ancak Bayan Enard bunu gizlediği için kimse bulamamıştı.
‘Karmaşık, zor- tek istediğim buradan bir an önce çıkıp eve gitmek.’
Amelie huzurlu ve kötülükten uzak Dellahaim’i özlemişti.
‘Hey neyse, Milena bana Bayan Enard’a para ödemesi yapmamı söyledi.’
Amelie’nin sorunu, kendisinin hiç parasının olmamasıydı. Ayrıca, Serwin’in emirlerine karşı gelmeyi göze alamazdı.
Milena, bu sorunu bir fırsata dönüştürmeyi tavsiye etmişti; Bayan Enard’ın, Serwin’in kendisine verdiği hediyelerden bazılarını elden çıkarmasına yardım etmesini istemek. Bu şekilde Amelie’nin fon toplayabileceğini ve Bayan Enard’ın sessiz kalacağını çünkü rüşvet fonları yaratma sürecinden süresiz olarak kâr edebileceğini iddia ediyordu. Amelie’ye istediklerinin bir kısmını vereceğinden emindi.
‘Milena, sen korkunç bir çocuksun-’
Öte yandan Amelie bununla pek ilgilenmemişti. Günümüz değerlerinde, bunun rüşvet fonu mu yoksa rüşvet mi olduğunu sorgulamak cesaret kırıcıydı. Serwin’i kendisine verdiği eşyalarla kandırmak için gereken parayı elde etmek de zordu.
Milena, Amelie’yi çeşitli gerekçelerle insanlara ne olacağını bilmediğinden elinde nakit tutması gerektiğine, bunu kendisine yaptıranın ilk başta imparator olduğuna ve onun eline ne geçerse satacağına ve kullanacağına ikna etmişti. Mantıklı sözleri ve çekici ikna kabiliyetiyle Amelie sonunda buna kanmıştı.
‘Nasıl rüşvet fonları toplayabiliriz-? Bu kadar ileri gitmek zorunda mıyız?’
Önceden normal bir iş hayatı olduğu için bunu daha önce hiç yaşamamıştı. Belki de bu yüzden o kadar gergindi ki elleri titriyordu, çay fincanını bile kaldıramıyordu.
‘Eminim yapabilirim! Diren!’
Amelie için tezahürat yaparken Milena’nın gözleri parladı. Yarattığı rüşvet fonlarının miktarı önemsizdi. Önemli olan, rüşvet fonuna sahip olmaktı. En azından çamaşırhanede çalışan hizmetçinin kendi rüşvet fonu vardı. O kadar para aldığı için ne zaman öleceğini bilmediği sarayda kalmaya zorlanmıştı.
Amelie midesinde bir zonklama hissetti.
“Hasta mısınız?” diye sordu Bayan Enard. Çünkü Amelie’nin yüzü maviye dönüyordu.
“Hayır.”
Amelie, bir anlığına sözlerine engel oldu. Fırsat bu fırsattı.
“Aslında, bir şey düşünüyordum.”
“Ah, hayatınızda bir sıkıntı mı var?”
“Pek sayılmaz. Şey, son zamanlarda Majesteleri’nden bir sürü hediye aldım. Bu yüzden ona borcumu ödemek istiyorum ama elimde hiçbir şey yok.”
Milena, Amelie’ye adım adım konuşmasını söylemişti.
“Majesteleri’nin kullanmadığım bazı eşyalarını atıp Majesteleri için bir hediye almanın garip olup olmayacağını merak ediyordum. Sen ne düşünüyorsun, Bayan Enard?”
Amelie, Milena’nın ona söylediği gibi zar zor konuşarak Bayan Enard’ın tepkisini inceledi.
‘Bu işe yarayacak mı ki?’
‘Kendi rüşvet fonumu yapmama yardım eder misin?’ demek daha kolay olurdu ama Milena, Amelie’den anlaşılmayacak şekilde konuşmasını istemişti, böylece daha sonra bundan kurtulmanın bir yolu olurdu ve kimsenin birbiriyle arası bozulmazdı.