Çevirmen: Fantastica
Editör :Fantastica
************************
Dalia’da kürenin içine çekilmek üzereydi.
Hikan’ın yüzü tamamen beklenmedik olan olay nedeniyle bozuldu. Dalia ve Hikan’ın gözleri buluştu.
‘Hangi akla hizmet! Neden hala oradasın ve neden hala gelmiyorsun….!’
Aslında, Hikan da tehlikeli bir durumdaydı.
Büyülü çiçeklenmeden önce, üstünlerin manayı nasıl kullanacakları hakkında hiçbir fikirleri yoktu, bu yüzden bu muazzam gücü kendi içlerinde tuttular.
Başka bir üstün manasıyla kafa kafaya çarpışırsa, tıkanıklıktan daha büyük bir felakete neden olabilirdi, bu yüzden koşulsuz olarak bundan kaçınılması gerekiyordu.
Ama Dalia’yı gördüğünde bacakları dondu. Her nasılsa bir sebepten dolayı göğsünde bir ağrı hissetti.
Tuhaf bir şeydi.
Hikan, bu sefer onu -Dalia’yı- tekrar kaybederse gerçekten çok pişman olacağını hissetti.
Ölmesine izin vermeye çalışırken onu yinede yakalamıştı, bu yüzden şimdi bunu yapabileceğinden emindi.
‘Her şeyi biliyordun.’
Hikan neden onun -Dalia’nın- sonuna kadar ona -Hikan’a- baktığını bilmiyordu.
Onu tekrar kurtarıp kurtarmayacağını görmek için test mi ediyordu ?
Hikan testlerden nefret ediyordu. Her neyse, insanların bundan bir beklentisi olmasada bunu denediler ve sonucu beklendiği gibi güldüler. Annesi gibi, arkadaşının bacağını yanlışlıkla kırdığında özür dilemediği için onu terk etti.
Ama beyaz ışık Dalia’nın hemen arkasına yaklaşır yaklaşmaz, Hikan bunun sorun olmadığını düşündü.
Önce vücudu hareket etti.
Hikan koştu ve ışık tarafından yutulmak üzere olan Dalia’nın küçük elini tuttu.
Şimdi, tek yapması gereken onu -Dalia’yı-çekmekti.
Hikan bu sefer tereddüt etmedi.
Dalia Pesteros’u kurtaracaktı.
Onu -Hikan’ı- test etmeye çalışmasının bir önemi yoktu.
Dalia çok yakındı. Ona -Dalia’ya- yakından bakınca, Hikan’ın düşündüğünden daha küçük ve daha genç olduğunu fark etti .Derinden etkileneceğini düşündüğü Dalia, bir sebepten dolayı garip bir şekilde gülümsedi.
Yavaşça onu -Hikan’ı- geri itti.Beklenmedik bu durum tarafından şaşkına dönen Hikan, Dalia’yı kaybetti.
Dalia ağzıyla sessizce söyledi.
‘Sorun değil.’
‘Gelme.’
Ve sonra hafifçe gülümsedi.
Beyaz ışık Dalia’yı Hikan’ın gözlerinin önünde yuttu.
Hikan olay yerine anlamsızca baktı. Dalia’nın gözlerinin önündeki ışık tarafından yenilmesi hiç gerçekçi gelmiyordu.
~”Kardeşim benden nefret etse bile, kardeşimi seveceğim.”~
Bunu neden şimdi hatırlamak zorundayım?
Dalia kendisine gelmemesini söyledi.
Geçen seferki gibi onu -Dalia’yı- kasten kurtarmak zorunda olmadığını söylemek istedi mi?
Ortadan kaybolmasını istiyorsan, gitmesine izin verebilir misin?
‘Bunu nasıl söyler ki?’
Hikan Dalia’ya her baktığında, sularının derinliğini tahmin bile edemeyecek kadar derin bir göle bakıyormuş gibi hissetti.
Onu-Dalia’yı- ne kadar gözlemlediğimin önemi yoktu, onu hiç anlayamadım.
Hikan o sırada Dalia’ya ondan nefret etmediğini söylemek mi istedi?
Olamaz. Ondan nefret ettiği doğru, ama niyeti buydu.
Hikan bilinçsizce ona-Dalia’ya- ulaşmaya çalıştı.
Fakat bundan önce, İmparator aceleyle yakasını yakaladı ve onu-Hikan’ı-geri çekti.
“Delirdin mi? Henüz çiçek açmamış sizin gibi bir üstün için bu güç tarafından yutulmak ölümcül bir zehir olurdu.”
Ama Hikan anlamadı.
Az sonra kız kardeşinin adını beyaz küreye doğru haykırdı..
“Dalia Pesteros!”
Cevap yoktu. Hikan lanet etti..
“Lanet olsun, Dalia!”
Beyaz küre Dalia’yı yutar yutmaz genişlemeyi bıraktı.
İmparator kılıcını çekti ve küreye doğru salladı, ancak tek bir çizik bile olmadı.
“Beklendiği gibi ’ Bariyer’ aktive edildi. Tüm o küre, büyük bir koruyucu bariyerdir. Onu kırmamızın bir yolu yok.”
İmparator derin bir iç çekti.
Şimdi kimse o alanda ne olacağını bilmiyordu. Hikan küreye kan çanağı gözlerle baktı.
*********************
‘Waaa….bu yakındı.’
Dalia çok rahatladı.
Burası, Düşes Blueport’un özel yeteneğinin aktive edildiği ‘koruyucu bariyer’ içi gibi görünüyordu.
İçinde hiçbir şey olmayan beyaz bir boşluktu. İçeri girdiğimde ne olacağı konusunda gergindim, ama tüm uzuvlarım birleşikti ve herhangi bir acı hissetmedim.
Dalia’nın tahmin ettiği gibiydi. Bu, Düşes Blueport’un başkalarına zarar vermek için inşa ettiği bir yer değildi.
Dalia anlamsızca düşündü.
Hikan’ın kendisini kurtarmaya geleceğini beklemiyordu. Aynı zamanda, Düşes Blueport’un manasından etkilenmediği için şanslı hissetti.
‘Bu arada, Düşes Blueport iyi olacak mı?’
Buraya girmek akıllıca oldu…… değil mi?
Dalia, Adrisha’yı endişeyle aradı. Beyaz boşlukta yürürken, Adrisha’nında yakın olduğunu keşfetti.
“Dalia! Düşündüğüm gibi……”
Adrisha Dalia’ya baktı ve yüzünde üzücü bir ifadeyle elini sıkıca tuttu.
“Başkalarını koruyacak kişi ben olmam gerekiyordu,üzgünüm. İkimizde birlikte buraya girdik.”
“Hayır sorun değil. Ve bir şekilde… Sanırım burası güvenli. ”
Adrisha başını salladı.
“İnanılmaz bir şey. Genellikle, bir üstün kontrolden çıktığında birçok zaiyata neden olur, ancak etrafımızdaki duvarlar genişlemiyor.”
“Anlıyorum.”
Öyleyse Hikan’ın doğuştan gelen manası Düşes Blueport’unki ile çarpışmayacaktır.
Dalia birkaç daha rahat bir nefes aldı.
“Ama…… bir sorun var.”
Adrisha temkinli bir şekilde söyledi.
“Burası gittikçe küçülüyor.”
Dalia gözlerini genişletti.
“…..Ge-Gerçekten mi?”
“Evet, duvar yaklaşıyordu, bu yüzden geri çekilmeye devam ettim çünkü ona dokunmamam gerektiğini düşündüm.”
“Aha……”
Ezilip ölmekten nefret ederdim.
‘Başkalarına zarar verecek bir yer olmadığını düşünmüştüm……’
Dalia’nın ifadesi karardığında, Adrisha parlak bir şekilde konuştu.
“Sorun değil. Bir yolu olmalıdır.”
“……”
“Bu yüzden düşünüyordum, neden Düşes Blueport’u görmeye gitmiyoruz?”
“Öyle mi?”
“Tıkanıklık başladığında, Düşesin durumu daha da kötüleşecektir. Küre bu şekilde küçülürse, yine de onunla buluşacağız, bu yüzden bundan önce onunla buluşmak daha iyi olmaz mıydı?”
Bazı nedenlerden dolayı, bir anlamı varmış gibi görünüyordu, ama tuhaf bir yorumdu.
Dalia bir an için düşündü ve kabul etti. Adrisha’nın dediği gibi, bu durumda yapabilecekleri başka bir şey yoktu.
Ve Düşes Blueport’la da buluşmak istedi. Ne olursa olsun, onun arkadaşıydı.
Dalia ve Adrisha kürenin merkezine doğru yürümeye başladı.
“Dalia…… İnanılmaz. Böyle zamanlarda bile cesursun. Ben Dalia’nın yaşındayken bunu yapamazdım.”
Yolda, Adrisha bir şekilde etkilenmiş bir tonda konuştu.
Biraz sakinleştiğinde, Dalia, hayran olduğu kişiyle yalnız yürüdüğü gerçeğine hayran kaldı. Bu onların ilk bulusması olmasaydı daha iyi olurdu.
“Adrisha daha da iyi.”
“Ne? Bu doğru değil.”
Adrisha utangaç bir şekilde gülümsedi.
Bununla birlikte, Dalia, Adrisha’nın tereddüt etmeden bir üstünü durdurma girişimini açıkça hatırladı.
İhtiyatla sordu.
“Adrisha İmparatora hizmet ettiğini söyledin, değil mi?”
“Evet.”
“Tam olarak ne yapıyorsun?”
“Ben gerçekten bir şey yapmıyorum. Sadece ona -İmparatora- saygı duyuyorum ve onu takip ediyorum ve beni dışarı atmıyor. Bir hizmetçiye en yakın şey bu olmaz mıydı?”
Orijinal kurguda bile, Adrisha İmparatorla olan ilişkisi hakkında sorulduğunda her zaman böyle cevap verdi.
“Ama sen bir üstün değilsin……korkmadın mı?”
“Biri bunu yapmalı. Ama sonunda Dalia’yı koruyamadım.”
“……Harikasın.”
Dalia, içten hayranlığını dile getirdi.
Adrisha garip bir şekilde gülümsedi.
“…… Nazik sözünüz için teşekkür ederim.”
Önemsiz bir konuşma yaparken, bir süre sonra Düşes Blueport ile buluştular.
Yüzünde sakin, hüzünlü bir bakışla durdu.
Yüzündeki eldivenler ve maske, belki de mana patlamasının etkilerinden dolayı parçalanmıştı. Elbisesi çeşitli yerlerde yırtılmış dantel ve süslemeleri elbiseden kopmuştu.
Yaralarını ortaya çıkaran dağınık bir elbiseyle, bir yırtıcı tarafından avlanan bir av kadar üzgün ve savunmasız görünüyordu. Ancak yine de bir geyik kadar zarif görünüyordu.
Dalia önce ona -Düşes Blueport’a- ulaşmaya çalıştı, ama Adrisha aceleyle onu -Dalia’yı- durdurdu.
“Bu tehlikeli, Dalia. Ona dokunursan patlayabilir.”
“…… Onu bulmak için buraya gelmek isteyen Adrisha değil miydi ?“
Dalia sordu, kafası karışmıştı.
Adrisha’nın yüzünde biraz endişeli bir bakış vardı.
“Haklısın. Ama Düşesin gözümün önünde kontrolden çıktığını gördüğümde biraz gerginim.”
İkisi konuşurken, Düşes Blueport’un gözleri aydınlandı.
Yavaşça başını kaldırdı ve ikisine baktı. İlk fark eden Adrisha, Dalia’yı sırtının arkasına itti.
Düşes Blueport huzursuz ve zayıf bir sesle konuşmaya başladı.
“Bayan Adrisha Beniter. Dalia’yı korumak için mi buradasın?”
Adrisha Dalia’ya arkadan baktı ve başını salladı.
Düşes Blueport zorla ağzının kenarını kaldırdı ve bir gülümseme gibi bir şey çizdi.
“Bu beni dizginlemek için bir alan. Buradaki duvarlar kimsenin girmesine izin vermiyor ama çıkmakta özgürler.”
Bu sözler Dalia’yı tekrar üzdü. Böylelikle orijinal kurguda tek bir can kaybı olmamasının nedenini öğrendi.
Düşes Blueport ölmek üzereyken bile inanılmaz derecede düşünceliydi.
“O zaman…… Düşes ne olacak?”
Dalia titreyen bir sesle söyledi.
Düşes boğuk ama yumuşak bir sesle cevap verdi.
“Tıkanıklığı başlayan ruhu geri döndürmenin bir yolu yoktur.Duvarlar benim işimi bitirinceye kadar yavaş yavaş burada bekleyeceğim. “
Dalia, duvarların neden bu şekilde yavaşça bu yöne yaklaştığını öğrendi.
Düşes kendini ezmeye çalışıyordu.