Kita bu sefer kapısı çalınmadan, veya bir bağıran olmadan kendisi uyanmıştı. Yataktan kalktı ve aynadan kendine baktı. İlk defa kendini görüyordu. Soldan ayrılmış, sağ gözüne dökülen siyah saçları, yorgun görünen yüzü. Kendisini görmek ona bir şey ifade etmemişti.
Odasından çıktı ve merdivenlerden indi. Aşağıda kimse yoktu, tekrar çıkıp 23 numaralı odaya gitti, kapıyı tıklattı seslendi. Cevap veren yoktu. Tekrar aşağı indi. Otel görevlisine sorduğunda ise Asphy, Hiki ve Hide’nin dün otele uğramadıklarını öğrendi.”Neredeler acaba?” diye geçirdi içinden.
“Neden umurunda olsun ki? Evet tamam, sana yardım ettiler ama daha iki gün önce tanıştığın insanlar, ne yapıyorlarsa yapsınlar!”
“Sakin ol.. ne diyorum ben? Onlar bana yardım ettiler. Hem de karşılıksız olarak! Hiçbir şey beklemeden tabii ki merak edeceğim onlar dostlarım değiller mi?”
“Bilmem, öyleler mi? Haklarında hiçbir şey bilmediğin dost mu olur? Seni kullanmadıklarını nereden biliyorsun?”
“Onlar da benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorlardı… ama bana yardım ettiler.”
“O yüzden mi Hide sana sorduğunda düzgünce cevap veremedin? O yüzden mi yalanlar söyledin?”
“Kes artık sesini!”
Kendi içinde çatıma yaşayan Kita’nın aklına Cream geldi. Girişte bırakmıştı onu ve iki gündür yanına bile gitmemişti.
“Kendi atını bile unuttun? Hepsinden daha fazla dost o sana. Beni susturmaya devam et haklı olduğumu biliyorsun!”
Kita otelden fırlayıp Cream’i bıraktığı yere doğru hızla koştu. Kaç gündür nasıl aklına gelmemişti.
“Hak etmiyorum, hiçbir şeyi hak etmiyorum!”
Cream’i bıraktığı yere gelen Kita atını göremedi. Ki farketmesi zor bir bir at değildi bembeyaz bir melek gibi parlıyordu. Bağırdı, koşuşturdu etraftaki insanlara sordu.
“Burada… beyaz bir at gördünüz mü?”
“Beyaz bir at mı? Görmedim ama burada bıraktıysan, belki bizim ahır sahibi Henk almıştır. Ona uğrayabilirsin.” dedi ve Henk’in ahırının yolunu tarif etti adam.
Kita kendinden geçer gibi ahıra doğru koştu. “Cream, Cream neredesin?”
“Neden “Cream” diye bağırıyorum ki?”
“Henk, Henk burada mı?!”
“Sakin ol çocuk, buyur Henk benim.” diye cevapladı adam.
Uzamış sakalları ve üstünde yırtık bir gömleği olan bu adam, Cream’in nerede olduğunu biliyor muydu acaba?
“Bayım Dermigon’un girişinde beyaz bir at buldunuz mu?”
“Evet buldum, sen miydin o atın sahibi? Böyle bir atı kim böyle bıraktı diye şaşırdım. Bu çok özel bir at evlat… ona iyi bak ortalıkta bırakma böyle, geldiğinde bırakacak bir yer bulamaz isen neredeyse her kasabada ahırlar vardır oralara bırakabilirsin.
“Günlük olarak ücret alırlar, ama atına iyi bakarlar. Ben bu seferlik senden para almayacağım gel atına götüreyim seni.”
Cream’i gören Kita’nın gözleri doldu.
“Cream özür dilerim, özür dilerim.”
“Bakıyorum da güya dostun olan insanları unuttun bile! İşte bu kadar zayıf bir iraden var! Beni dinleyip hareket etsen her şey çok daha farklı olabilirdi!”
“SENİ ASLA DİNLEMEYECEĞİM!”
“Keyfin bilir…”
“Cream lütfen bir süre daha sizde kalsın. Alacağım zaman ücreti neyse veririm, ona baktığınız için teşekkürler.”
“Peki o zaman, rica ederim atın emin ellerde.”
Şehrin biraz daha dışında olan bu ahırın yanında küçük bir orman vardı. Kita orada birilerinin olduğunu farketti ve kendine hâkim olamayıp oraya doğru yürüdü.
Biraz yaklaştığında Asphy’nin pembe saçlarını seçmek pek zor olmamıştı. Yanında Hiki ve yerde yatan Hide.
Biraz daha yaklaştıktan sonra Hide’nin ağzından akan kanları fark eden Kita koşmaya başladı.
“Ne oldu, Asphy, Hiki ne oldu bir şey söyleyin! Hide iyi misin? Hide-”
Yanlarına gittiğinde ise durumun daha kötü olduğunu fark etti. Asphy’nin yüzünde ve kollarında çizikler. Hiki’nin ise kopmuş tek parmağı.
“N-Ne? Ne oldu… ne oldu burada!”
Hiki ve Asphy’nin ağzından tek bir kelime çıkmıyordu. Gözleri aynı bir ölünün gözleri gibi bakıyordu. ”
“Lütfen cevap verin ne oldu, lütfen söyleyin…”
“G-Görmüyor musun? H-Hide öldü.” dedi Hiki.
“Bir Bozuk Doğan’ın saldırısına uğradık tamam mı? Şimdi git, rahat bırak bizi!” diye bağırdı Asphy.
Eli ayağı tutulan Kita, ne diyeceğini bilemedi. Şoka girmişti.
“Bırak şu halleri, üzülmüş rolü yapmayı kes iyice iğreniyorum senden.”
“Git yanlarından, duymadın mı kız sana git diyor ne diye dikiliyorsun? Ne yapacaksın mucizevi bir söz söyleyip bir anda acılarını yok mu edeceksin? Ya da burada durup ağlayıp zırlayarak, Hide’yi hayata geri mi döndüreceksin? Bırak bu ayakları.”
“Haklısın… eğitim… eğitime gitmem gerek geç kalamam”
“Aynen öyle.”
Eğitim yerine giden Kita bir saat erken varmıştı.
“O selam hoş geldin Kita erkencisin” dedi Liva.
“Evet Sensei, heyecandan uyuyamadım dün gece”
“Demek öyle, o zaman ben işimi bitirene kadar kıyafetlerini seç. Çok fazla seçenek yok ama idare ederler. İçeride benim odamdaki dolaptalar. Beğendiğini söyle yarına bedenine uygun olanı diktirtiriz.”
Kita içeri doğru geçip dolabı açtı önünde bir sürü seçenek vardı. Biraz düşündükten sonra her parçadan beyaz olanları seçip hocasına gösterdi.
“Sensei tek bir parçadan seçemedim o yüzden alt üst ve ayakkabıyı farklı parçalardan alıp beyaz olanları seçtim” dedi.
“İlginç bir seçim, tamamdır. İzin ver beden ölçülerini alayım yarına hazır olur.” Dedi Liva ardından Kita’nın ölçülerini aldı.
“Tamamdır Kita, ölçülerini aldım. Yarına hazır olurlar, bu arada al bakalım, bu katanan. Dikkatli ol ağırdır, ben işlerimi halledene kadar dışarıda pratik yapabilirsin. Ve dün dediğim gibi… lütfen ona iyi bak.”
“Teşekkürler Sensei, yeminimi tutacağım.”
Kita dışarı çıkıp katanayı tek başına sallamaya başladı. Kılıç her ne kadar ağır olsa da alışması pek uzun sürmedi.
Günler günleri, haftalar haftaları, aylar ayları kovaladı. O günden sonra Kita, Asphy ve Hiki’yi bir daha hiç görmedi.
Bembeyaz giysileri ve siyah katanasıyla tam bir beyaz Azrail gibiydi. Eğitimini hiç aksatmadan devam etti ve söz verdiği gibi her gün ekstra olarak iki saat fazla çalıştı. Liva’nın şu ana kadar yetiştirdiği en iyi öğrenciydi. Eğitim alanındakiler çevikliği ve beyaz giyinişinden ötürü ona “Beyaz Tilki” demeye başladı. Fakat bu Kita’nın pek hoşuna gitmiyordu.
Bunun dışında görevler ve Dünya hakkında biraz daha bilgi edindi. Asphy’nin o gün dediği “Bozuk Doğan”ların ne olduğunu öğrendi. Bozuk doğanlar aslında nüfusun yüzde birini oluşturan kişilerdi. Fakat kendileri dahi bozuk doğan olduklarını hayatları boyunca öğrenemeyebiliyorlardı.
Eğer ki “bozuk doğan” olan kişi, kişiden kişiye farklılık gösteren tetikleyici duygusunu belirli bir düzeyin üstünde yaşarsa kişi bir mutant’a dönüşüyordu. Bu “mutant”ların kendi içinde de tehlike seviyeleri vardı.
En düşük olarak 5. seviye, en yüksek olarak da 0. seviye. Şehirlerdeki görevlerin çoğu da aslında “Bozuk Doğan” imha görevleriydi. Bu bilgileri öğrenen ve eğitimini başarı ile tamamlayan Kita, eğitiminin son günü Liva Sensei’si ile vedalaştı ve her şey için teşekkür etti. Sensei’si olan Liva’nın özel desteği ile Acemi değil de Deneyimli Maceracı olarak mezun oldu.
Ayrıca eğitim süresince toplam 90 gümüş kazanmıştı. Otel, yemek, ahır gibi harcamalarının sonucunda cebinde 68 gümüş kalmıştı. Bu da 6 altın 8 gümüşe denk geliyordu. Başkente gitmek için yeterli parası vardı aslında. Ama Maceracı seviyesini de yükseltmek istiyordu.
Bir süre daha Dermigon’da kalıp görevlere çıkacaktı. Pişmanlık duyduğu veya kötü hissettiği hiçbir şey yoktu. Tek bir amacı vardı o da başkente gitmek. Mezun olduğu gün tavernaya ilk görevini almaya gitti.
“Haydi biraz Bozuk Doğan keselim.”
“Güzel.”