“Ee, Kita heyecanlı mısın?” diye sordu Hide.
“Heyecanlı olmaktan çok… meraklıyım sanırım? İşlerin buraya geleceğini düşünmemiştim.” diye cevapladı Kita.
“Demek öyle, sahi sana hiç sormadım… neden Dermigon’a geldin?”
“Para kazanıp, başkente gitmek istiyorum. Şu anlık planım bu.”
“Başkent demek, bir gün ben de başkenti görmek istiyorum, o devasa kuleleri ve binaları merak etmiyor değilim. Bizim de geliş amacımız seninkiyle aynı sayılır. Para kazanmak ve maceracı olmak” dedi Hide.
Konuşmanın gidişatını hiç beğenmeyen Kita, biraz sessiz kaldı. Normal şartlar altında hafızasını kaybettiğini söylemekten çekinmek için bir sebebi yoktu, fakat ilk başta anlatmak için bir fırsatı olmamıştı. Ve şimdi anlatırsa garip gelebilirdi, konuyu değiştirmek için etrafına bakınıyordu ki Hide söze girdi.
“İşte batı kapısı! Neredeyse geldik, çok heyecanlıyım!” dedi zıplayarak.
“Hiç belli etmiyordun heyecanını, hem miden ağrımıyor mu senin cidden?” diye sordu Kita.
“Ağrımak mı? Bunun üstüne bir biftek daha yiyebilirim!” diye cevapladı Hide.
Batı kapısından çıktıktan sonra, yüz metre ilerde eğitim alanları gözüküyordu. Sağ tarafta Hide’nin gideceği zırh ve balta eğitimi, sol tarafta ise Kita’nın gideceği kılıç ve kalkan eğitimi vardı.
“Sanırım, burada yollarımız ayrılıyor Hide.” dedi Kita.
“Evet, antrenmandan sonra kapının önünde buluşalım. Şimdilik hoşcakal Kita!” dedi ve koşarak el salladı.
Kendi eğitim alanına doğru giden Kita’da yavaştan heyecanlanmaya başlamıştı.
Etrafı tahta çitlerle çevrili, yuvarlak bir yerdi eğitim alanı. Geniş bir girişi vardı. Girişin üstündeki tahtada kılıç ve kalkan simgesi, hemen girişin yanında ise minik bir kulübe. Kita kapıya doğru yaklaştı ve kulübeye doğru baktı. İçinde bir adam vardı. Minik bir sandalyenin üstünde oturuyordu adam. Saçları dökülmüş, yüzü buruşmuştu. Fakat görünüşünden beklenmedik bir şekilde ince ve sevimli bir ses çıktı ağzından.
“Buyurun, eğitim için geldiniz sanırım?” dedi adam sakalını kaşıyarak.
“Evet, işte belgelerim” diyerek tavernadan aldığı belgeleri uzattı Kita.
Adam biraz göz gezdirdikten ve önüne bir şeyler karaladıktan sonra;
“Tamamdır, kayıt işleminizi yaptım. Hocanızın ismi Liva başarılar” dedi ve arkasına doğru yaslandı.
Kita teşekkür bile edemeden yaşlı adam sanki onun oradan gitmesini istermiş gibi etrafına bakınmaya, bir şeyler okumaya başladı. Bu işlemi yapmaktan sıkıldığı ve sahte bir teşekküre ihtiyacı olmadığı belliydi.
Kita içeri doğru yürümeye başladı. Zemin sarı ve kuru bir topraktı, güneş tam tepedeydi ve Kita’nın kafasına doğru vuruyordu. Birazcık yürüdükten sonra etrafta oturan terli insanları görmeye başladı. Her ne kadar toprak kuru ve iç karartıcı olsa da, etraf yemyeşildi. Eğitmenler görünüşe göre bire bir eğitim veriyorlardı.
O zaman katılan kişi sayısı mı azdı? Ya da eğitmen sayısı mı çok fazlaydı? diye düşündü Kita içinden. Kayıt olmakta zor değildi, yani ikinci seçenek daha olanaktı. Biraz daha yürüdükten sonra kılıç ve kalkan sesleri gelmeye başladı. Sabah antrenmanı biteli bir saat olmasına rağmen hala kalıp çalışanlar vardı.
Kita, hocasının isminin Liva olduğunu biliyordu fakat onu nasıl bulacağını bilmiyordu. Aklına bir çözüm gelmeyen Kita bağırmaya başladı.
“Liva hocam, Liva hocam!”
Arkasından bir el dokunuşuyla irkilen Kita bağırmayı kesti ve arkasını döndü. Kendisinden biraz daha kısa, narin fakat sağlam ve özgüvenli gözüken bir kadın karşısında duruyordu. Kita lafa giremeden kadın konuşmaya başladı.
“Senin gibi bir öğrencim olduğunu hatırlamıyorum?”
“Merhaba hocam, bende sizi arıyordum. Kita ben.” diye cevap verdi Kita.
“Dur bakalım, yenisin galiba, o kapıdaki bunağa kaç kere söyleyeceğim, denemeye birini yolladığı zaman bana haber etmesini!” diye sitem etti.
“Deneme mi?” diye sordu Kita.
“Onu da mı anlatmadı sana, deneme, tabii ya deneme, etrafta hocam hocam diye bağırmandan belli bir şey bilmediğin!”
“Neyse, geçelim bunları hadi gel, deneme sahasına gidiyoruz.” diye ekledi Liva.
“Denemenin ne olduğunu.. anlatmayacak mısınız? ” diye sordu Kita.
“Velet, sen de hiçbir şeyi anlamıyorsun, ne olabilir deneme adı üstünde? Deneyeceğim seni işte öğrencim olmaya uygun musun diye. Öyle her önüne geleni alsaydık, etraf maceracıdan geçilmezdi.” diye ekledi burun kıvırarak.
Kita daha fazla soru sormadan yüzündeki şaşkınlıkla Liva’yı takip etti. İnsanların çalıştığı yerden biraz daha uzaktaydı ve daha küçüktü bu alan. İçeri doğru girdiler.
Liva ellerini beline koyarak Kita’ya doğru baktı.
“Evet hazırsan, başlıyoruz. Önündeki yüz metreyi koşup geri döneceksin. İşaretimle birlikte başlayacaksın.”
Kita daha cevap bile veremeden;
“Başla.”
Elinden geldiğince hızlı koşmaya çalışan Kita beklenmedik bir şekilde rahat ve çevikti.
“Güzel! Ortalama on üç saniyede koştun, gayet çeviksin. Sıra şınav, mekik ve barfiks.”
Sırasıyla otuz şınav, yetmiş mekik ve on barfiks çeken Kita, yine şaşkın bir hâl içindeydi. Farkında olmadan güzel bir performans göstermişti.
“Bedensel olarak yeterli gibisin, ama sadece bu yeterli değil! Al bakalım şu tahta kılıcı. İyice kavramayı unutma. Sırasıyla sağ, yukarı, sol ve aşağıdan saldıracağım. Saldırılarımı engelle.” dedi Liva ve o da eline tahta bir kılıç aldı.
Liva’nın saldırılarını sırayla engelleyen Kita, kadının sonraki emrini bekledi.
“Pekâlâ şimdi aynı kombinasyonla sen saldırı yap!” dedi Liva ve savunma duruşuna geçti.
Başarılı bir şekilde saldırıları yaptı.
“Gayet iyi, kılıç kontrolün ortalamanın üstünde. Şimdi diğer eline kalkanı al ve bu sefer saldırılarımı sırasıyla ilk kılıç, ardından kalkan ile blokla.” dedi Liva.
Kita elinde kılıç varken ne kadar iyi performans gösterdiyse, diğer eline kalkanı alınca o kadar kötü bir performans göstermeye başladı.
“Pekâlâ o zaman… şu şekilde deneyelim, elinde kılıcı tut ama sadece kalkanın ile blokla.” dedi Liva.
Kita, yeniden başarısız oldu. Kalkan ona çok yük oluyordu.
“Böylesiyle de ilk defa karşılaşıyorum.. kılıç hakimiyetin harika ama eline kalkanı aldığın zaman bir saldırı bile bloklayamıyorsun.” dedi Liva saçını kaşıyarak.
“Normal şartlar altında şu hâlinle seni kabul etmem mümkün değil. Çünkü kılıç kadar kalkan da önemli, fakat kılıç kontrol yeteneğin azımsanmayacak kadar iyi düzeyde…” diye düşündü Liva birkaç dakika.
“Sadece kılıç eğitimi alsam olmaz mı? Konuyla alakasız biliyorum ama… buraya gelirken Vanavia’nın oradaki ormanda bir samuray ile karşılaştım ve sadece katanası vardı. Sanırım… dojo gibi bir yerde eğitim aldığını söylemişti.” diye söze girdi Kita.
“Dojo’da mı eğitim almış! İ-İsmini söyledi mi sana ? Nasıl görünüyordu… yüzünde bir yara var mıydı?” diye heyecanla sordu Liva. Ardından birkaç saniye nefeslenip ekledi.
“Ah üzgünüm, eskiden bende bir Dojo’da eğitim almıştım. Orada çok değer verdiğim bir dost- hayır sevgilim vardı. Bir gün, hiçbir şey demeden gitti ve bir daha da göremedim onu. Ahaha… ne anlatıyorum ben.” dedi ve yüzünü öne eğdi.
“Kita… gerçekten aşırı şanslısın, dediğin şeyi yapmamız mümkün. Normal şartlar da herkese kalkan eğitimi de veriyoruz fakat kendim de Dojo’da yetişmiş olmamın avantajını kullanarak sana katana kullanmayı öğretebilirim. Katanayı hem kalkan hem kılıç olarak kullanırsın.”
“Fakat… bu eğitim normal eğitimlerden daha farklı ve zor olacak! O yüzden bunu kabul edip etmemek sana kalmış.” diye de ekledi.
“Kabul ediyorum! Çok isterim lütfen öğretin bana!” diye bağırdı Kita ardından başını öne eğdi.
Kadın elini beline koydu ve derin bir nefes verdi.
“Zaten, başka türlü de olacak gibi de değil. Kalkan konusunda çok yeteneksizsin, burada katana eğitimi vermediğimiz için sana bahsettiğim arkadaşımın katanasını vereceğim. Yıllar önce gittiğinde yanıma almıştım. Ona lütfen iyi bak” dedi gözleri dolarak.
“Yemin ederim, canımdan daha iyi bakacağım ona.”
“Güzel… bundan sonra, bana Sensei diye hitap edeceksin. Ve normal antrenman süresinden ekstra olarak burada her gün iki saat daha çalışacaksın. Zamanımız kısıtlı üç ay gibi bir sürede bunu yapmanın başka yolu yok.”
“Yarından itibaren başlayacağız. Bugün git ve iyice dinlen, zaten yeterince yoruldun. Seni, öğrencim olarak kabul ediyorum Kita.” dedi Liva yüzündeki iç ısıtan gülümsemeyle.
“Teşekkür ederim Sensei!” diye cevapladı Kita.
“Ha, bu arada öğrencim olduğun süre boyunca handan günlük olarak 1 gümüş alacaksın, haberin olsun.”
“Anladım, tekrar teşekkürler Sensei! Yarın görüşmek üzere!”
Ardından eğitim alanından çıkan Kita, kendisini hiç beklenmedik bir şeyin içinde bulmuştu. İçten içe mutluydu da. Hide ile sözleştikleri yere doğru gelmişti. Hide uzaktan çığlık ata ata Kita’ya bağırdı.
“Geçtin mi? Geçtin mi?”
“Sakin ol Hide, evet geçtim ya sen?”
Kita Hide’nin geçtiğine emindi.
“Ben… geçemedim!”
“Güze- Ne?”
“Sanırım, balta ve zırh pek benlik değil. Fakat senin adına çok sevindim Kita!” diye buruk bir gülümse attı.
Ne diyeceğini pek bilemeyen Kita bir şeyler söyleme ihtiyacı duruyordu fakat ağzından kelimeler çıkmıyordu.
“Hey, üzülme. Evet geçemedim ama bir deneme hakkım daha varmış, sanırım ben de kılıç ve kalkan deneyeceğim! Hem ne güzel aynı yerde eğitim görmüş oluruz, bu bir şanstır.” dedi Hide.
“Evet, belki de böylesi daha iyidir… yarın için sana güveniyorum” diye ekledi Kita.
“Benim şimdilik bir yere uğramam lazım… Asphy ve Hiki muhtemelen tavernaya gitmişlerdir görürsen haber verirsin onlara hadi kaçtım ben!” dedi ve koşarak önden gitti.
Şaşkın bir şekilde tavernaya doğru yürüyen Kita yorgun ve açtı. Tavernadan içeri doğru girdiğinde Aspyh ve Hiki’nin masada oturduklarını gördü ve yanlarına doğru geçti.
“Selam geçtiniz mi?” diye sordu sakince.
“İkimiz de geçtik” diye cevapladı Aspyh.
İkisinin de yüzünde yorgun ama mutlu bir ifade vardı.
“Hide nerede?” Diye sordu Hiki.
“Hide geçemedi. Ama yarın tekrar denemek için şansı varmış, bana bir işinin olduğunu söyleyip gitti ve size haber etmemi söyledi.”
Kita’nın dediklerini duyunca ikisinin de suratı aninden düştü.
“O salak! Nereye gittiğini söyledi mi?!” diye ayağa fırladı Asphy
“Söylemedi…”
Asphy hızlıca masadan kalkıp tavernadan çıktı.
“Asphy bekle!” diye bağıran Hiki ise arkasından koştu.
İlk başta Kita’da arkalarından gidecekti ki kendisinin bulaşmamasının daha iyi olacağını düşündü. Taverna’dan bir gümüşünü almak için danışmaya gitti. Danışmada ki kadın Kita’yı tebrik edip bir gümüşünü verdi.
Taverna’da biraz daha oturan Kita, ramen yiyip karnını doyurdu. Ramenin tadını oldukça beğenmişti. Ardından kaldıkları otele doğru geçti. Artık kalacak parası vardı. Anahtarı alıp odasına doğru çıktı ve kendini günün yorgunluğu ile yatağın üstüne doğru bıraktı.