Çevirmen:YunaFernandes
Editör:YunaFernandes
Ama bir süre sonra kaşlarımı çatmak zorundaydım.
Dürüst olmam gerekirse, Claude ne bir damla gözyaşı veya kan dökecek türde bir insan değildi. Sadece onun ilgisini çeken insanlar hariç diğerlerine karşı tamamen ilgisiz.Çizgilerini aşan insanlara ilgisini göstediği yanları var. Örnek olarak…….
“Tanrım. Aetherunistas’ın dünya çapında en harika büyücü imparator olduğunu mu söylüyorsun? O işe yaramaz salak? “
Birisi birşeye gülmeye başladığında düşüncelerimin devamını getiremedim.
Ah doğru. Siyah aptal, benimle birlikte odadaydın. Unutmuşum.
“Her ne kadar çocuk hikaye kitabı olsa da bu kadarı fazla değil mi? Bu adamın ölü bir p*ç olduğunu söylememiş. “
“O çocuk hikaye kitabı değil!”
“O zaman ne? Eğer bu şey tarih kitabı da olsa hiç mantıklı değil.”
Halıya yatan kişiye sinirle baktım. Derslerde okuduğum tarih kitabını karnı üzerine yatarken okuyor, kurabiyeleri götürürken ise çok kaygısız görünüyordu.
Ama sanki başından beri kendi odasıymış gibi davranmıyor mu? Hey sen! Odamı sanki kendininmiş gibi davranıyorsun?!
“Aslında tamamen iyileşmediğim olayı da yalandı,değil mi? Daha ne kadar yalan söyleyeceksin?”
“Hayır. Tamamen iyileşmediğin olayı kesinlikle doğru.”
Ve buna inanacağımı mı düşünüyorsun?!
Diğerlerine beni iyileştirmek için benimle yalnız kalması gerektiğini söyleyip yatıyor ve bu üçüncü. Ama benim bütün atıştırmalıklarımı yiyor ve oynuyor, ve zamanı dolunca ya da insanlar içeri girince kırılgan ve şirin çocukmuş gibi davranıyor!
Ama davranması çok gerçekçi. İlk başta bunu düşünürken şok olmuştum.
“Ne, bu p*çin Obelia’nın son toprağını kazandığını mı söylüyorsunuz? Ve bugünlerde en harika dahi büyücü olarak mı anılıyor? O öldü! Özellikle bütün harika dahi büyücüler donarak mı öldü? “
Aetherunistas ile ilgili saçmalıkları okuyacağını ve harika büyücülerin çoğunun yok olduğu sahneyi okumak istediğini söyledi.
Ve benim tarih kitabımı okurken iki yüz yıl önce kaybolmaya başlayan büyücüler ve kutsal hayvanları ile ilgili birşey bulmaya çalışıyor olmalıydı.
Ama kutsal hayvanlar ile ilgili herhangi bir bilgi kitaplarda yok. Ama bu benim işim değil ve ona söylemek istemiyorum.
“Neden bu kitapta onun bölümü çok uzun? Görülebilecek ne var ki? O p*ç her zaman altında yapıyordu. “
Ama bu aptal da ne ve neden bu kelimeleri sanki iki yüz yıl önce yaşamış gibi söylüyor? Gerçek bir aptal şikayet gibi görünmüyordu garip hissettim.
Hmm. Aetherunistas yüz elli yıla kadar büyük miktarda mana ile yaşayan imparatordu. Bu aptal da böyle bir durumda mı?
Bunu düşündüğümde bir anda titredim. Onun tarafından kontrol edildim ve bir dahi büyücü olduğunu çok mu dinledim yoksa?
Yoksa o harika imparator sadece yüz elli yıl yaşarken, kendisine de iki yüz küsür yıl yaşayan bir harika büyücü mü diyor? Ehheh. Saçma.
“Bu da ne.”
Ama aptal sakinleşti ciddi bir şekilde mırıldandı. Hmm. O kitapta saçmalıktan başka birşey yok, neden böyle? Ve o yüzündeki ifade de ne?
“Hah. Aetherunistas seni s*ktiğimin b*ku aptal velet.”
Bu küçük çocuğun ağzından çıkan bütün kötü kelimeleri duymak benim için yeteri kadar şaşırtıcıydı.
Neden bir anda bu kadar korkunç oldu?
“Merak ediyorum nasıl bu işe yaramaz p*ç bir numaralı büyücü imparator oldu.”
Şu an gerçekten çok kızmış gibi gözüküyor. Eğer o kitap yaşasaydı, birisinin korkunç bakışları yüzünden on kere ölmüş olurdu.
Siyah aptal her an tarih kitabımı parçalara ayıracakmış gibi sinirle kitaba bakıyordu. Endişelendim ve sordum.
“Neden? Aetherunistas nasıl harika büyücü imparator oldu? Seni sinirlendirecek bir şey mi?”
Claude ile birlikte olduğum için meraklı sinirlerim vardı. Meraklıyım! Eğer Claude beni öldürmezse harika dahi büyücü olacağım! Mwhaha!
“Eğer sana bütün vatandaşlarını mana için yediğini söylesem bana inanır mısın?”
Siyah aptal sinir bozucu şekilde konuştu. Ve tabii ki ne dediğini anlamamıştım.
Bana açıklamayacaktır ama dişlerini gıcırtarak kitabı okumaya devam etti.
“O aslında delinin tekiydi. Eğer mutsuz olmak isteseydin, sadece kendini mutsuz edebilirdin. Bu yaşta yediğin ve yiyemediğin şeyleri karşılaştıramaz mısın?”
“Ne.”
“Ve benim manamı da yiyen o gibi gözüküyor.”
Açıkça dişlerini gıcırtma sesini duydum. Ne dediğini anlamıyordum ama şu an onu rahatsız etmemem gerektiğini biliyordum.
Benim yaşımdan fazla uzakta olmayan bir genç görünüşünde olsa bile etrafa yaydığı atmosfer çok korkutucuydu. Hii. K-korkunç.
“Gerçekten deli bir s*çmık p*ç.”
Ama sesinde öfkeden başka karmaşık duygular da var gibiydi.
Sadece ipucu alabilmiştim. Neden burası benim odam olmasına rağmen hep ipucu almam gerekiyor. Ühü.
O anda iki küçük el tarih kitabını kapattı. Ağzım kendiliğinden açıldı.
“N-nereye gidiyorsun?”
“Bugünlük iyileştirme bu kadardı.”
Seni p*ç?!
Benim odama girip yatan tek kişisin! İyileştirmek? Hah! Sadece kitap okuyup atıştırmalıklarımı yiyorsun! Artık kendimi tutmayacağım, defol!
Tamamen ayrılmadan önce kısa bir süre arkasına döndü ve bana baktı ve ne kadar sinirli olduğunu görebilmiştim.
Bu kadar sinirli olduğunu gördüğümde şaşkınlıktan olduğum yerde kalmıştım. Cidden, olayı ne bu çocuğun?
Ve sonra Lily’nin kelimeleri ile ondan nefret ettim.
“Genç büyücü ile ilgili endişeleniyorum. Çok zayıf. Yıpranmış halde odasına dönüşünü izlemek beni çok üzüyor. Ama onun sayesinde prenses iyileşiyor.”
Hala şirin davranmayı unutmuyor. İğrenç ş*refsiz.
“Majesteleri yakında gelecek saçınızı yapmalı mıyım?”
Lily’nin kelimeleriyle duruma yeniden odaklandım.
İşte, Claude ile ilgili değişen bir şey daha vardı. Ve işte bu! Claude benim sarayıma beni görmeye geliyor.
Derler ki eğer kişi genelde yapmadığı şeyleri yapıyorsa, ölümleri yakındır. Ne düşünüyorsunuz!
“Saçmalıkları bırak.”
Birisinin soğuk sesiyle şaşkına döndüm.
“Bende öyle düşünüyorum. Dük bay Alpheus ile dün karşılaştım ve oğlunun Atlanta’ya gideceğini söyledi. Büyük ihtimalle prenses ile oğlunun bir kere tanışmasını istedi.”
“Güzel. Artık beni o konu ile ilgili sinir etmeyecek.”
B-bu kelimeler benim için değilmiş. Phew!
Ama dük Alpheus’un çocuğu, Ijekiel değil mi?
“Bay Beyaz’ın çocuğu olan abi Atlanta’ya tatile mi gidiyor?”
“Atlanta’daki bir okula gidiyor.”
“Umrumda değil.”
Ö-öhö. Ne kadar da sert. Bay Beyaz olaya girince hep bencil oluyorsun.
Hmm. Şimdi düşündüm de, Ijekiel Atlantadaki okula gitti. Romanda Ijekiel’in Atlantaya ders çalışmak için gittiği yazılmıştı. Bugün müydü?
“O prensesin arkadaşı olabileceği için prenses pişman mı?”
“Umm. Ama Bay Beyaz’a benzediğini söylediği için fazla meraklı değilim.
“Prensesin arkadaşı rolüne uymak için daha çok çalışacağım.”
H-hayır. Yapmana gerek yok! Her gün Atlantaca kelime ezberlemene gerek yok! Daha fazla çalışma!
“Yeni saray nasıl?”
Gördünüz mü? Gerçekten çok garip. Claude benim görüşümü ve nasıl olduğumu soruyor. Ühü.
“Saray parlak!”
Orası parlak burası parlak! Çok sevimli! Yakut sarayında görmediğim türde mücevherleri gördüğümde çok meraklanmıştım.
Ahh! Ahhh! Değerlilerim! Yakut sarayındaki değerlilerimi getirmedim. WAHHH!
“Tabii ki de. Baş hizmetçiyi de değiştirdim. O yerini bilmeyen bir bencildi.”
Claude’un kelimelerinden sonra depresyonum kayboldu.
Hii. Baş hizmetçiyi değiştirdim de ne demek oluyor? Para olmadığı için bana yeni oyuncak almayan baş hizmetçiyi? Yakut sarayını mahveden tek baş hizmetçi?
Son seferde Yakut sarayını o halde gördüğü gibi sinirlenmiş gibi görünüyor.
A-Ama ona herhangi zalimce birşey yapmadın,değil mi? Yani bir daha asla dünyayı görmemesini sağlamamak gibi. Ya da başka bir yerde bir daha asla hizmetçi olarak çalışamamasını sağlayacak bir şey. Sadece kov. Bu korkutucu.
“Bence Gagnet sarayına daha yakın olmasıyla ve güzel çevresiyle birlikte Zümrüt sarayı çok güzel bir yer.”
Dediklerine göre Gagnet sarayı asıl imparator sarayı değilmiş ama öyle söyleniyormuş. Galiba Claude prens olduğu zamankiyle aynı sarayı kullanıyor.
Ve Zümrüt sarayı içinse, prenseslerin sarayı deniliyor. Bu yüzden Claude’un yaptığı şeye bu kadar çok şaşırdım.
Çünkü Zümrüt sarayı Claude’un Jennette’i kızı olarak kabul ettikten sonra vereceği saraydı.
Claude Sevimli Prenses romanında uysal değildi, Jennette’i tamamen kızı olarak kabul etmedi ve ona bu sarayı Athanasia’nın ölümünden bir süre önce verdi.
İşte bu yüzden Jennette ilk misafirlerin kaldığı Safir sarayında kaldı. Doğrusu, Athanasia ölene kadar Yakut sarayında kalmıştı. Kuckk.
Ama bana bu değerli sarayı vermesi? Nasıl şaşırmayayım? Claude, bu çocuk gerçekten yanlış bir şeyler yemiş. Değil mi?
Hii. Ama ya Jennette geldiğinde beni bu saraydan kovarsa? Bu gerçekten çok aciz olur! Bana verip sonra hiçbir şey vermemiş gibi alması çok aciz olur! Altınlarım! Mücevherlerim!
“……olursa en iyisi olur. Prenses sizde öyle düşünüyorsunuz, değil mi?”
“Mmhm.”
“Kesinlikle”
Zümrüt sarayında dokunamadığım bütün altın ve elmasları düşünürken, Dinlemediğim soruya düşünmeden cevap vermemle endişelenmeye başladım. Ne? Biraz önce ne dediniz?