Çevirmen:YunaFernandes
Editör:YunaFernandes
Ahh, çok korktum, yatağın perdesinin arkasından çıkan Felix’in sesinden korkmuştum. Ne zamandan beri oradasın?
“E-Evet.”
“Bu sıradışı. Majesteleri insanların karşısında gardını indirecek birisi değildir.”
Onun kıkırdayan sesini duyunca bir fare deliğine girip saklanmak istedim.
“Prenses’in şarkısı çok etkilemiş gibi görünüyor.”
Ack! Sen de mi duydun? Uwu. Bittim artık. Felix’in yüzüne nasıl bakacağım.Hüü.Hüüüüü. Utanıyorum.
“Prenses.”
“Ned~en?”
Minderleri tekmeleyerek yuvarladım. Sonra Felix yine bana seslendi.Hü.Neden? Ne var şimdi. Tabii, benimle konuşacak kelimelerin varsa konuş.
“Dün hakkında üzgünüm.”
Dün olan olaydan bahsetmişti.
“Prenses’in iznini almadan harekete geçmemem gerekirdi. Düşüncelerim yetersizdi.”
Ehh. Şey, neden sen özür diliyorsun ki? Şu an ben daha üzgün hissediyorum.
“Ben sadece eğer prenses Bayan Diana’yı görürse prensesin mutlu olacağını düşünmüştüm.”
Hayır, bu bir problem çünkü sadece sen ve Lily böyle düşünüyorsunuz. İlk etapta Diana’yı görmek istediğimi söyleyen bendim…Her neyse, ikisi de Athanasia’ya özen gösteriyor, bu yüzden Athanasia annesini bilmediği için endişelenmeleri normal.
Ehh, ama ben bağırdım ve onlara fiziksel olarak kötü davrandım!
“Uh, umm.”
Şimdi anladım… ben de tam bir salağım. Wahhhh
“A-Athy de sana vurduğu için üzgün.”
Bu konuya tekrar girmek istemiyordum ama oturup Felix’in söylediklerini duymaya devam edemem. Tereddüt ederek özür dilediğimde küçük kahkahalar duydum.
“”Sorun değil. Acıyor ama şu an iyiyim.”
Eek bu yalan! O yumuşak itişim o kadar sert değildi! Ayrıca, o ittirmeden sonra en çok acı çeken şey ellerimdi. Ve zorla geri itilen bendim!
Ama ağzımdan kazara başka bir kelime çıkmadan önce sessiz kalmalıyım. Kuuckkk. Ama Claude bu herif uyuyor, değil mi? Burnuna hafifçe bastırıp ve aynı domuzlarınki gibi bir burnu olmasını sağladığımda hala bir tepkisinin olmadığını gördükten sonra kendimi rahatlattım.
“Dürüst olmak gerekirse prenses gibi olmasa da ben de annemi biraz erken kaybettim, çocukken.”
Devam et. Dikkatle dinliyorum.
“Annem aynı zamanda majestelerinin dadısıydı. Biz aynı anne tarafından bakılan erkek kardeş olarak tanımlanabiliriz.”
Şimdi Claude’un Felix’e diğerlerine göre biraz daha yumuşak olduğunu anladım. Sonuçta Felix’in annesi onun dadısıydı.
Hayır bekle?! Bu yeni bir keşif. Claude sen, böyle nedenlerle insanlara karşı yumuşak davranan birisi değilsin! Eğer yanılıyorsam, bana da yumuşak davran!
“O zamanlar annemi gerçekten sevmezdim. Majesteleriyle benimle oynadığından daha çok oynardı. “
Tsk. Annen Claude tarafından çalındı. Şimdi Claude’un Felix’e biraz daha iyi olduğunun nedenini biliyorum.
“Böylece annem öldükten sonra.”
Neyse genç Claude. Hayal bile edemiyorum. Doğduğunda bile duygusuz olduğunu hissediyorum…
“İnsanlara o kadının ölümünü umursamadığımı söyledim. Onu özlemedim ya da sonraki üç yıl boyunca özellikle onu düşünmedim. Bana daha fazla zaman ayırmayan bir anneye ihtiyacım yoktu. “
Neden Felix’in annesi hakkında konuşmaya başladığını anladığımı düşünüyorum. Sessizce oturup kibarca sözünü hiç kesmeden hikayesini dinledim.
“Ama bir gün,tesadüfen, bir mendiline yapmış olduğu nakış… Yani annem o nakışı benim için kendisi yapmıştı….O mendili gördüğümde,”
Felix bunu sanki yapmaktan başka bir seçeneği yokmuş gibi söylüyordu, çok fazla cesaret ve çalışmaya ihtiyacın vardı.
“Kendime inanamadım. Gözlerimden yaşlar geldi.”
Düşmüş modumla, Claude’un yumuşak saçını çekiştirdim. Bunu bilmeme izin verilip verilmediğini bilmiyordum.
Şimdiye kadar Felix bana kendisini anlattı, Claude ise bana bir kelime bile söylemedi…… ama geçmişinden bir hikayenin bir kısmını duyduğumu fark ederse bana zarar vermeye çalışmaz mı?
“O benim nefret ettiğim annemdi. O benim için sadece ünvanı anne olan bir kadındı, ama dürüst olacak olursam onu özlemiştim.”
Dürüst olmak gerekirse Felix’in konuşması kalbimin derinliklerine kadar etkilememişti beni.
“Ama yine de onunla fazla anım olmasa bile, o benim biricik ve tek annemdi.”
Felix’in sırrını duyduktan sonra bunu söylediğim için üzgün hissediyorum ama ilk hayatımda nefret edebileceğim bir ailem yoktu.
Tabii gençken, annem ve babamın olmasının harika olacağını düşünmüştüm…
Büyüdüğümde o düşünceyi de uzun zaman önce kaybettim. Ve sonra beni terk ettiklerini öğrendiğimde o kadar rahatsız ve ya kızgın olmadım. Çünkü ailenden nefret etmek veya özlemek, eğer içinde en azından biraz umut veya beklenti varsa mümkün olabilir.
Eğer gerçek Athanasia olsaydım ne düşünürdüm acaba? Eğer ben annesinin yüzünü hiç bilmeyen, kötü davranılan ve babası Claude ile ilk kez tanışan prenses Athanasia olsaydım ne olurdu?
“Bilirsin. Bu büyük bir sır.”
Felix’e büyük bir söyleyecekmiş gibi fısıldadım.
“Aslında annemi görmek istemiyorum dediğimde yalan söylemiştim.”
“Gerçekten mi?”
Büyük ihtimalle Felix dediğimi anlamıştı ama yine de sakin bir tonda tekrar etti.
“Ama annemi görmeme gerek olmadığını söylemem yalan değildi.”
Umm. Hala pek bilmesem de, eğer Athanasia olsaydım büyük ihtimalle şöyle derdi…
“Athy’nin hala babacığı var.”
Eğer gerçekten bu yaşta olsaydım ben de aynı şeyi söylerdim.
“Anneciğim olmasa bile, babacığıma iyi uykular iyi uykular şarkısını söyleyebilirim yani Athy ağlamaz.”
Ayyy. Claude seni ş*refsiz. Jennette’i sevsen bile, seni seven ayçiçeği gibi yalnız olan Athanasia’yı nasıl acımasız bir yolla öldürürsün?! Seni..! Lanetlen!
“Ve eğer Yakut saraya gidersem de, orada Lily,Felix, diğer başka hizmetçi ablalar ve çiko var!”
Ve orada Claude yok! Ahh, çok iyi. Ühü ühü. Yakut saraya gitmek istiyorum. Şimdi gidemez miyim? Claude uyuyor. Şimdi, Felix kardeş. Hemen beni kaldır.
“Prenses Athanasia’nın bir dileği var mı?”
“Dilek mi?”
“Yani, prensesin “eğer olursa çok güzel olur”diyebileceği bir şey.”
Bu bir soru mu ki? Benim dileğim kesinlikle!
“On sekiz……”
Claude’un beni on sekiz yaşında öldürmemesinden başka bir isteğim olabilir mi ki? Bunun gerçekten olması için, elbette önceden ölmem gerekmiyor. Ühü hühü.
“Efendim?”
Şanslıyım ki Felix beni duymuş gibi gözükmüyordu. Dileğimi beş yaşındaki birisinin dileği ile değiştirdim.
“Babacığımın Athy’i şimdikinden çok çok çok daha fazla sevmesini dilerim!”
Eğer öyle olursa beni öldürmeyi düşünmeyecektir. On yaşında bile olsam, on sekiz yaşında bile olsam!
“Athy’nin babacığını sevdiğinden buuuu kadar çok fazla! Çok çok fazla!”
Sana karşı iyi duygular içermesem bile, ama sonunda seni öldürmeyi düşünmüyorum,hmm? Mantığın temelini düşün ve lütfen sadece bana dikkat et. O zaman benden kurtulmana gerek olmadığını anlayacaksın. Ühü hühü. Wahhh!
Benim dokunaklı dileğimden sonra, Felix sonunda zayıfça gülümsedi.
“Bu dilek, bu dilek eminim ki gerçek olacaktır.”
Bende öyle diliyorum. Uykuda ve bilinçsiz olsa da, umarım benim dileğim onun bilinçsizliğini kırabilir, ve bu p*ç Claude benim dileğimi duyup rüyalarında görse bu yüzden de beni yalnız bıraksa çok güzel olur. Lütfen, lordum.
Bunu düşününce, yine Claude’un saçını çekiştirmeye başladım. Sonra altın saçlarının darmadağınık olduğunu görünce rahatlamış hissettim, kendimi durduramadım ve Kekekeke diye gülmeye başladım.
Şaşırtıcı biçimde Claude’un yanında bende uyuyakaldım. Büyük ihtimalle dün büyük kavgadan sonra iyi uyuyamadığım içindi.
Ayrıca, Claude uyuduğu için, gardımı indirdim ve göz kapaklarım kapanmaya devam etti.
Bu sessizlikte Felix’in ne yaptığını bilmiyordum. Hem de gün içinde kestirmek için güzel bir zaman değil mi? Bu yüzden bedenimi bu yumuşak tüylü yastıklar arasına yerleştirdim ve bilincimi bıraktım.
Ve rüyamda bir kadın gördüm.
İlgimi çeken ilk şey gece yarısı parlak plaka üzerinde yuvarlanan söylediği çiy gibi berrak melodi oldu. Sadece sesi dinleyerek bile mutlu oldum ve bu sese kimin sahip olduğunu merak ettim.
Ama merakım uzun sürmedi. Görüşüm bir sisin kaybolması gibi açıldığında gördüğüm şey, yemyeşil canlı çimlerin üzerinde bir kadındı.
Açık sarı saç telleri bir güneş gibi gözlerimin önünde sallandı. Sırtı bana bakıyordu, dans ediyormuş gibi çıplak ayakla yürüyordu. Bu hareketi bir kelebeğe çok benziyordu ama nedense bana bu kelebeğin her an uçup gideceği hissini verdi.
Biraz bile düşünmeden, ona elimi uzattım. Ama elime dokunmadan önce, hızlı bir biçimde bana bakmak için başını çevirdi.
Ah. Gülümsüyor.
Gözleri kavisli parlak gün batımı gibi çok güzeldi ama yine de onunla birlikte bir miktar gençlik hissi vardı, bu da ona masum bir hava veriyordu. Herkesin gördüğü anda nefesini tutacağı türde inanılmaz derecede güzel bir kadındı.
Aman! Aşırı güzellik! Abla, çoooook güzelsin! Tamamen benim tarzım!
İlk defa bu kadar güzel bir güzellik gördüğüm için heyecanlandım. Vay, gülümsemesini her zaman böyle alabileceksem ayakkabı temizleme havlusu bile olabileceğimi hissediyorum.
O bir tanrıça. Bir peri. Abla sen benim kaderim…
Gülümsemesi o kadar sıcak ve nazikti ki, onu gördüğümde mutlu oluyordum. O kadar mutlu ki göğsüm hafifçe acıyor.
“Görünüşe göre prenses güzel bir rüya görüyor.”
Bu tanıdık ses beni tekrar gerçeğe dönüştürmeye çalıştı, ama şu anda uyanmak istemiyorum.
“Elbette. Kötü rüyaları kovalamak için birkaç kez şarkı söyledi. “
“Doğru. Muhtemelen şimdiye kadar cankulağıyla prensesi dinleyen perinin armağanıdır.”
“Bu günlerde ağzından anlamsız sözler çıkıyor.”
“Haha.”
Çok gürültülü. Daha fazla uyumak istiyorum.
“Euung …….”
Rahatsızlık sesini çıkardığımda ikisinin arasındaki konuşma durdu. Daha fazla uyumama izin var mı? Tam o zaman kafamda bir sıcaklık hissetmiştim. Anlayamayacağım kadar çok hafif bir dokunuş ve böylece, o şey birkaç kez kafamı okşadı.
“Bu sinir bozucu. Uyu.”
Şu an yaşadığım rüya çok güzel olduğundan ve beni çok mutlu ettiğinden, bu sesi ‘olur’ olarak düşündüm ve tekrar derin bir uykuya daldım.
Bu mümkünse hiç uyanmak istemediğim bir kestirme.