Çevirmen:YunaFernandes
Editör:YunaFernandes
“Görünüşe göre Majesteleri prensese önem ve değer veriyor gibi.”
Felix bunu söylediğinde neredeyse kemiklerimi burkmuştum. Buraya bak, şövalye abi, önem ve değer veriyor ‘gibi’ mi dedin sen? Hah! Kim inanır ya buna?!
“Ö-öyle mi?
Gördün mü? Asla kekelemeyen Lilly bile inanmadı.
“Evet. Majesteleri şuanda prensese sonsuza dek eşlik edecek bir kişisel şövalye arıyor. Bunu kalıcı olarak yapacak olan kişi benim dışımda birisi olacak.”
Felix bunu söylerken gülümsedi.
“Yani….sizinle çalışmayı dört gözle bekliyorum prenses.”
Her neyse, işte böyle Claude’un baş şövalyesi Felix saçma bir şekilde benim kişisel şövalyem oldu.
***
Şimdi yeni hizmetçiler almanın o kadar da güzel olmadığını anladım.
Claude’un bana artı olarak hizmetçi vermediğini fark ettim, bunun yerine eskiden burada çalışan hizmetçileri değiştirdi. Bu demek oluyor ki öncekileri benim tarafıma çekmek için yaptığım tüm uğraşlar gitti.
Şimşek kadar şok edici bu haberi yeni hizmetçilerin geldiği gece öğrendim. Önceki hizmetçi ablaları görmek için Lilly’e ne kadar fazla yalvarsam da sadece özür dileyen bir ifade yapmıştı. Değiştirilen tüm hizmetçilerin bu sabah saraydan ayrıldığını ve başka saraylarda işe girdiklerini duydum.
Bunu duyduğumda delirmiştim. Hizmetçiler Yakut sarayındaki değerlileri çaldığında hiç tınlamayan Claude şimdi buradaki hizmetçileri değiştiriyordu. Ayrıca imparatorun emri bile olsa hizmetçilerin tek bir şey söylemeden saraydan ayrılmaları da beni çok üzmüştü.
Bunun o kadar üzülecek bir şey olmadığını biliyorum ama insan kalbi hakkında hiçbir şey yapamazsın değil mi?
Yeni hizmetçi ablalar sevimli davranışlarıma hiç ilgi göstermeyip işlerini yapmaya odaklanmalarına daha da üzüldüm.
Onlar da hizmetçi olmalarına rağmen….burada çalışmaya zorlanmış ve Claude tarafından işe alınmış hizmetçiler arasında bir fark var mıydı ki? Tüm o ablaların benim tarafıma geçmeleri için ne kadar çok uğraşmıştım biliyor musun sen!
“Hanna ve Ces’i görmek istiyorum.”
“Eğer prensesimiz istiyorsa onları kesinlikle görebilirsiniz.”
“Ne zaman?”
“Şey, on gün içinde?”
Böyle yetişkin sözlerine inanmamıştım. Çocuklara yalan söylemek için kullandıkları kelimeler değil miydi? Ayrıca önceki hayatımda yetimhanedeki çocuklar daha fazla yemek için yalvardıklarında söyledikleri sözdü bu.
Tatmin olmamış bir ifade yaptığımda Lilly yine terlemeye başladı. İşte o zaman bizi kenardan izleyen Felix konuşmaya başladı.
“Majesteleriyle konuşmayı deneyebilirsin.”
Sözlerinin ardından Lilly ve ben ona ‘Kafayı mı yedin?’ diye sorar gibi bakmaya başladık. Ama o sadece ‘Söylenmemesi gereken bir şey mi söyledim?’ diyen bir ifadeyle baktı.
Felix daha önce bana göldeki lotus çiçeğinin, insanların sahip olmak istemesini sağlayan, ardından da onları göle çeken büyülü bir bitki olduğunu söyledi. Daha sonrası ise daha kötüydü. İnsanı yiyorlardı.
Sanki ‘Öğle yemeğinde ne yemek istersiniz?’ der gibi konuştuğunda ben hala boş boş bakıyordum.
Felix Claude’un beni gölde kurtarışının ne kadar müthiş ve havalı olduğu hakkında daha fazla iltifat etmek istiyormuş gibi görünüyordu ama bu sadece Claude’a olan kızgınlığımın daha da artmasına sebep oldu.
Claude seni ş*refsiz! Orada ne cüretle sadece buz gibi gözlerle bana bakarsın! Of, sadece düşünmek bile sinirlendiriyor.
“Bu arada, majesteleri prensesle birlikte ziyafet çekmek istediğini söyledi.”
Bununla beraber…. Yükselen öfkem Felix’in az önce söyledikleriyle azalmaya başladı. Soluk bir yüzle kafamı Lilly’nin kollarına gömdüm.
…… Ölüp yeniden doğsam daha iyi olmaz mıydı?
Ding. Çıkış yapmak istiyorum. Çıkış! Çıkış! Grrr……!
***
“Prenses, neden-“
“Hayır!”
Lilly’nin acıklı ifadesini görmezden geldim ve kafamı diğer tarafa çevirdim.
“Ama bugün majesteleriyle görüşeceğiniz gün…”
Kıyafetim hakkında konuşuyorduk. Lilly bana, Claude ile yiyeceğim ziyafet için elbise giymemi sağlamaya çalışıyordu ve ben de bencilce reddediyordum. Lilly benim yüzümden mahçup olmuş gibi görünüyordu, genelde asla olmayan nadir bir şeydi.
Rahatımı bozup neden o ş*refsiz Claude ile buluşmak için güzelce giyinmeliyim ki?
Eh, C planından vazgeçmedim. Ama göldeki o gün yüzünden miydi bilmiyorum ama Claude’un karşısında güzel gözükmek için süslenecek havamda değildim.
Dahası gölde daha hızlı boğulmamın sebebi giydiğim elbiseydi.
Ayrıca şu anda giydiğim elbise de gayet süslüydü o yüzden değiştirmek için bir sebep bulamıyordum.
Çünkü hizmetçi ablalar sizi ne zaman çağıracağını bilemezsiniz diyerek giydiğim kıyafeti ve dolaptaki kıyafetlerimi baştan düzeltiyorlardı.
“Bay Robane, bunun hakkında bir şey yapmama da yardım edin.”
İnatla orada oturmuş somurturken Lilly Felix’ten yardım istedi.
Hmph! Ne söylersen söyle kanmayacağım. Beş yaşında olduğumdan bu şekilde davranabilirim.
Felix önce ‘Ha??’ gibiydi. Ama sonra parlakça gülümsemeye başladı.
“Prenses Athanasia ne giyerse giysin çok sevimli. Eminim ki, Majesteleri de böyle düşünüyordur.
Öhö! Tatlı ve sevimli olduğumu biliyorum ama bu…. hayır. Claude’un beni görünce öyle düşünecek olması imkânsız! Dökecek tek damla kanı ve gözyaşı olmayan o adam!
“Şey bu doğru…..”
Ama şimdi Lilly de katılmaya başladı.
“O zaman sadece saçınızı yapacağım.”
Pes etti ve saçımı yapmaya geldi. Elleri her zamanki gibi hızlı hareket etti. Lilly’nin üzgün suratını izlerken biraz suçlu hissettim ama hayır hayır demekti. Grr, neden o ruhsuz gözlerle boğulmamı izleyen adama sevimli davranmam gerekiyordu. Ühü. Pislik. Kötü kötü adam.
Ama Lilly’nin saçıma çok uğraşmasını engelleyemedim.
“Hadi, gidelim prenses.”
Lilly’nin işi bittikten sonra Felix beni kaldırıp kucağına aldı. Yakut sarayı ve imparatorun sarayı arasındaki mesafe iki kasaba evi büyüklüğünde olduğu için tüm yol boyunca beni kucağında tutmayı planlıyordu.
Bir prensesi taşımanın kolay bir yoluydu ama abartılı derecede süslenmiş herhangi bir araçtan daha iyiydi. Lilly ve eğilen hizmetçilere elimi salladım. Ardından Felix ve ben ayrıldık.
Yakut sarayından imparator sarayına giderken geçen sefer gitmek için kullandığımdan başka bir yol olduğunu fark ettim. Felix’de oldukça gelişti, artık beni tutuşu oldukça rahattı.
“Majesteleri, prenses Athanasia geldi.”
Ama bu saray…. gerçekten de sadeydi.
Buraya her geldiğimde bunu düşünüyordum ama neden burada hiç çalışan yoktu ki. Dahası kapıyı koruyan hiçbir gardiyan olmadığından Claude’u ziyaret ediyormuşum gibi hissetmiyordum. Ve bak! Burada olduğumu Felix bildiriyor.
“Abi, abi.”
Ahh, olmaz ama. Çok merak ettim.
“Neden babacığımın sarayında hiç şövalye abi ve ya hizmetçi abla yok?”
Odanın içerisinden cevap gelmeyince burada olduğumu tekrar bildirmek için ağzını açan Felix’e sordum. O zaman durdu ve bana döndü.
“Burada çalışan kimsenin olmamasının sebebi majestelerinin her şeyi kendisinin yapmaktan hoşlanması. Burada hiç şövalye olmamasının sebebiyse….”
Felix kelimeleri arasında birkaç dakika durup gülümsediğinde daha da meraklandım.
“Onlara gereği yok.”
Ne demek gereği yok? Bekle, neden yok? İmparatorun sarayı olduğundan ve yapılacak çok iş olması gerektiğinden bir sürü çalışan olması gerekmez mi?! Belki de Claude’un salak olduğunu bilecek kadar akıllılar ve onu kendi haline bırakıyorlar. Evet, bu daha mantıklı.
“Ve bana o şekilde seslenemezsin. Lütfen bana Felix ya da Robane de.”
“Hıhı.”
Felix kafasını onun odasının kapısına çevirdi.
“Görünüşe göre majesteleri şu anda mola veriyor.”
Ne? Birisini çağırdıktan sonra uyuyor musun? Ha, bu gerçekten boktan bir tavır!
Eh, ama bu bir şans olabilir. UyumasıClaude’un hatası olduğundan Yakut sarayına geri dönebilir miyim? Felix şahidim nasıl olsa.
“O zaman Athy dönmek istiyor.”
“Peki ya…”
Ama Felix’in biraz düşündükten sonra söylediği kelimeler deliceydi.
“içeri girmek ister misiniz?”
…… Huh? Yanlış duydum, değil mi? Bu günlerde pek iyi hissetmiyordum, yani. Haha….
“Eğer prenses onu kendisi uyandırırsa majesteleri daha aydınlanmış olabilir.”
Tıkır. Ben tepki veremeden önce Felix kapıyı açtı ve beni nazikçe içeri ettiğinde bile şok olmuş bir halde orada duruyordum.
“O zaman sizi burada bekleyeceğim.”
Tıkırt.
Kapı tamamen kapandığında Felix’in gülümseyen yüzü kayboldu.
“Bu, bekle, bekle…..”
Şoktan sonra kendime gelince kapıyı açmak için itmeye çalıştım. Ancak benim gücümle bir inç bile hareket etmedi.
“Fel…!”
Felix’e seslenmek üzereyken aklıma gelen fikirle yarıda durdum. Eğer şimdi çığlık atarsam Claude uyanabilirdi!
Felix, seni …..
Başka seçeneğim kalmadığından sessizce arkamı döndüm ve odaya göz gezdirdim.
Ardından odanın dışındaki yumuşaklık görüş alanıma girdi.
“Berbat….”
Son patronun odasına girdim gibi gözüküyor.