Lucia bilinmeyen bir ormanda yürüyordu. Orman, yüksek ağaçlarla doluydu ama çevre hiç de karanlık değildi. Çıplak ayakla yürüyordu ve ayaklarının altına değen yumuşak yosun gıdıklayıcıydı.
Büyülenmiş gibi ormanda yürüdü. Attığı her adımda sık çalılıklar ve dallar sanki ona yol veriyormuş gibi kenara çekiliyordu. Ama buna şaşırmadı ya da büyülenmedi. Sadece ilerlemeye devam etti.
‘Ah…’
Lucia, önündeki açık alanı görerek haykırdı. Sıcacık bir yuva gibi küçük bir daire şeklinde bir alandı. Ayak bileklerini zar zor geçen sığ bitki örtüsü halı gibi yayılmıştı. Ve hepsinin ortasında, parlak güneş ışığının altında duran tek bir ağaç vardı. Sanki dünyadaki tek ağaçmış gibi kutsal bir ışıltıyla parlıyordu.
Lucia ağaca yaklaştı. Yaklaştıktan sonra, ağaçtan iştah açıcı bir şekilde sarkan, alışılmadık bir kırmızı meyve gördü. Çok güzel olduğu için gözlerini ondan alamıyordu. Onu koparıp cebine koymak istedi ama çok değerli göründüğü için koyamadı.
Bir an ağacın etrafında döndü, sonra elini olağanüstü kırmızı ve güzel pürüzsüz meyveye uzattı. Onu tuttu ve çekti. Meyve ağaçtan ayrılıp tamamen onun eline geçtiği anda, meyveden aniden parlak bir ışık fışkırdı.[1]
~
Lucia’nın gözleri bir anda açıldı. Etrafındaki manzara, içeriye sabah ışığının sızdığı tanıdık yatak odasıydı.
‘Bir rüya…?’
Gözlerinin önündeymiş gibi hissettiği yeterince canlı bir rüyaydı. Lucia, Yılbaşı sabahı açıklanamayacak kadar tuhaf bir duyguyla büyülendi, bir süre gözleri açık bir şekilde yatakta uzandı.
* * *
“—ady. Hanımefendi.”
Lucia gözlerini açtı. Hizmetçisi yatağın yanında duruyordu. Ağır gözkapaklarını açtı ve hizmetçiye saati sordu. Sabahın erken saatleriydi, öğlene sadece iki saat kalmıştı.
Bu günlerde, neredeyse her gün uyuyakaldı. Bugün her zamanki uyanma saatinden üç saat geçmişti. Bugün Kraliçe ile bir öğle yemeği planlamıştı, bu yüzden dün, eğer uyursa hizmetçisinden onu uyandırmasını istemişti.
“Yüzünü yıkaman için su getireyim mi?”
“Mm, tabii.”
Hizmetçi dönüp gittikten sonra, Lucia genişçe esnerken gerindi.
“Neden bu kadar yorgunum?”
Genelde hizmetçi onu uyandırmasa bile erken kalkardı ama bu aralar gözlerini açtığında hep sabahın geç saatleri oluyordu ve buna rağmen iyi uyumuş gibi hissetmiyordu. Ayrıca, birkaç gündür aralıksız şekerleme yapıyordu. Uyuma sayısı o kadar artmıştı ki mevsim değişikliğinden dolayı bunu sadece bahar nezlesi olarak düşünemiyordu. Üstelik mevsimlere duyarlı bir tip değildi.
Lucia yataktan kalkmak üzereydi ama sonra dondu, karnını tuttu ve eğildi. Ağır bir şekilde kasılırken karnının alt kısmında keskin ağrı bıçakları ile delik deşik olmuştu. Acı bir süre sonra hızla kayboldu ama Lucia doğrulurken ifadesi pek iyi değildi.
Son birkaç gündür midesi bu şekilde ağrıyordu ve neden olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Ağrı çok uzun sürmedi ama onu rahatsız etmeye devam etti.
“Saraydan dönünce doktoru aramalıyım.”
Geç uyandığı için saraya gitmeye hazırlanmak için fazla vakti olmadı, bu yüzden doktoru çağırması öğleden sonraya ertelendi. Çok hasta olmadığı için doktoru aramanın gerçekten gerekli olduğunu düşünmüyordu ama kocası onun sağlığı konusunda çok hassastı. Semptomları görmezden gelirse ve ciddi bir şeye dönüşürse, doktor işini kaybederdi.
“Ama Anna iyi bir insandı.”
Lucia, Anna’yı bıraktıktan sonra birkaç doktorla deneyim kazandı ve Anna’nın hem beceri açısından yetenekli olduğunu hem de hastasını aktif olarak tedavi etmeye çalışmasıyla diğerlerinden farklı olduğunu gördü. Daha sonra getirilen doktorlar, ister teşhis koyarken ister ilaç yazarken, işi garantiye almaya çalıştıkları açıktı. Lucia bu doktorlarla resmi bir işveren-çalışan ilişkisi sürdürdü, ne eksik ne fazla.
Lucia yıkandıktan sonra kıyafetlerini değiştirirken, onu bekleyen hizmetçi ona şunları söyledi.
“Hanımefendi. Efendi sabah gitmeden önce, size bakması için doktorun çağrılmasını istedi.”
Lucia dün gece ona söylediklerini hatırladı ve kıkırdadı.
[Sanırım birkaç gündür hafif ateşin var. Yarın baktır. Nezle olmuş olabilirsin.]
“Saraydan döner dönmez muayene olacağım, bunu doktora söyle.”(Lucia)
“Evet, leydim.” (Hizmetçi)