“Sonunda sana layık bir damat buldum, hayatım.” dedi babam. Yatağa geri dönüp biraz önce yediğim tüm yiyecekleri kusmak istiyordum. İğrenç kokulu bir kiş yemekle meşgul olan ikinci erkek kardeşim Enzo, çatalını sertçe koydu ve hiddetlendi.
“Tekrar olmaz, baba. Bu kaçıncı olacak?”
“Enzo”
“Daha ayrılalı üç ay bile olmadı. Ne kadar iyi bir teklif olursa olsun onun nasıl hissettiğini umursaman gerekmiyor mu?”
“Senin bu derin kardeşlik bağına alışamıyorum.”
“Öyleyse Britanya’nın destekçileri yerine o barbarları yenebilecek misin?”
“Ne yapabilirsin ki?” o güneydeki en iyi savaşçı, bu medeniyetsiz vahşiler kolayca yenilecekler.
“Güney’in en büyük serserisi, ağzında çekirdek çiğnerken vebayı yendi.” (ç/n: korede bir tür deyim, yani vebayı kolayca durdurdu demek istiyor.)
Er ya da geç bir evlenme teklifinin geleceğini biliyordum.
“Kim, baba?” istekli bir şekilde sorduğumda Enzo’ya onaylamayan bir şekilde bakan babam, nazikçe gülümseyerek bana baktı.
“Britanya’nın şövalyesi. Kralın sevgili yeğeni ve güneyin en ünlü şövalyesi. Çok yakışıklı, seveceğinden eminim.”
“Ne! Ününün ne kadar kötü olduğundan haberin var mı?!”
“Oğlum seninle mi konuşuyorum?” Enzo tekrar sessizleşti. Bu yakışıklı Güney şövalyesinin gelecekte karısının evini yok edeceği hakkında hiçbirinin bir fikri yoktu. Ah, bu dünyanın zavallı yaratıkları…
“Ruby?”
Bir an tereddüt ettiğimi görünce, kardeşim Cesaire geldi ve başımı yavaşça okşamaya başladı. Gerçekten ürkütücüydü. Omurgamdan aşağı soğuk bir yılan kıvrılmış gibi hissettim. Yavaşça başımı kaldırdım ve onunla göz teması kurdum. Cesaire’in masmavi gözlerini gördükten sonra bakışlarım hoşnutsuzca kaşlarını çatan Enzo’ya kaydı ve sonra her zamanki gibi bakışlarımı Leydi Julia’ya ve yanındaki babama diktim.
“Teşekkürler, Cesaire.”
“Benim için bir zevk, baba. Yardımcı olabildiğim için çok memnunum.” Cesaire nazikçe gülümsedi ve beni alnımdan öptü.
“Her zamanki gibi iyi iş çıkardın, bizim küçük meleğimiz.” Gitmeyi ve kusmayı çok istiyordum. Doğru. Hayatta kalma stratejimi düşündükten sonra istediğim kadar kusacağım. Şu anda güneyin kara listesinin ilk dördündeyim.
_________________********________________
Hayatımın zamansız bir helikopter kazası sonunda sona erdiğini ve sonunda dinlenebileceğimi düşünmüştüm ama eğer uzun zaman önce bir novelde okuduğum bir karakter olan Rönesans döneminden bir leydi olarak reenkarne olduysam o zaman sıkıcı bir hayat çok daha iyi olurdu. Aynı çağda reenkarne olsaydım ne kadar korkunç olurdu? Yani bir roman karakteri olarak reenkarne olacaksam en azından düzgün bir ailede doğamaz mıydım?
“Ahk!”
Başkaları bilmeden kusmakta o kadar iyiydim ki, hizmetçiler tarafından yakalanmaktan korkmama gerek yoktu ama her yaptığımda aynı acıyı hissediyordum. Eski hayatımla bu hayat arasındaki bir başka benzerlik de anoreksiyaydı.
Genellikle yeme bozukluğu olarak bilinen bir semptomdu. Rudbeckia de Borgia olmadan önce-yani ölmeden önce- İspanya’da üst sınıf bir ailenin evlatlık kızıydım. Hayır, hayırseverlik için bir çocuk. Kore hakkında pek bir şey bilmiyorum çünkü çok küçükken evlat edinildim. Madrid’de prestijli bir özel okula gittim ve bale dersleri, tenis kulüpleri, binicilik ve yardım partileriyle dolu bir hayat yaşadım. Çevremdeki diğer çocuklardan farklı olduğumu hissettim.
4. sınıftayken, bir erkek öğrenci gözlerimi taklit etmeye çalışarak bana saldırdı. İlk başta, bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum, ben de diğer gülen çocuklar gibi güldüm. Gözlerimin başkaları gibi olduğunu sanıyordum, bu yüzden benimle neden alay ettiğini bile bilmiyordum. Sözde ırkçılık sorunu zamanla biraz katlanılabilir olmuştu. Beni evlat edinen aile dışarıdan zengin ve mükemmel görünüyordu, ama gerçekte, onlar alçakgönüllüydüler ve ben onlar için sadece bir yabancıydım.
Koruyucu ailemin her birinin ayrı bir hayatı vardı ve gelecek vaat eden bir tenisçi olan küçük kardeşim, uyuşturucu bağımlısı olduğu ve karışık bir özel hayatı olduğu için medyada açığa çıktı. Normal olduğu bilinen en büyük kardeşim, babası gibi bir canavardı. Neşeli, zeki, itaatkâr ve minnettar bir kızın rolünü oynamak benim için doğal bir alışkanlık haline geldi.
Eğer utanç getirseydim ya da ailemi gücendirseydim bedelini ödemek zorunda kalırdım. Burada da aynıydı. İlk başta, tamamen ölmeden önce kısa bir rüya olduğunu düşünmüştüm. Yoksa aynadaki güzel bir batılı kıza benzemezdim. Bir genç olarak bir roman sitesinde okuduğum bir roman olan “Sodom ve Kutsal Kase” adlı fantastik romanda bir karakter olan Rudbeckia de Borgia olduğumu fark etmem birkaç günümü aldı.
Roman, Rönesans Döneminde kuruldu ve başkalarını boyun eğdirmek için gücünü kötüye kullanan aşağılık, yozlaşmış bir papanın hikayesi etrafında döndü. Kuzey ülkeleri ve din adamlarının cesurca ayağa kalkıp kötü papayı, ailesini ve Borgia evinin tamamını devirmek için bir araya gelmeleriyle ilgili bir hikayeydi.
Başlıktaki ‘Sodom’ ismi İtalya’nın kuzey Romanya bölgesi halkına atıfta bulundu ve ’Kutsal Kase’ Vatikan’ın kutsal yeri için bir metafordu. Şansıma gelince, Papa’nın tek kızı olan Rudbeckia olarak reenkarne oldum.
Ben, Rudbeckia, kaderim gelecekteki kocamın elinden daha az olmamak üzere ölmekti.
Babam ve en büyük erkek kardeşim, daha da fazla politik etki elde etmek için, Rudbeckia’yı evlendirmeye can atıyorlardı ve üç başarısız angajmandan ve bir başka son dakika iptalinden sonra, Britanyalı Izek van Omerta ile evlendi.
Izek kadar asil ve sade birinin neden aklını yitirip karısının tüm ailesini sadece altı ay evlendikten sonra öldürmeye karar vereceğine gelince, onu çıldırtan Rudbeckia’ydı.
Aklını kaçırmasına sebep olan aşk değildi, küçük kız kardeşini zehirleyen Rudbeckia’ya olan nefretti. Cesare, Izek’in öfkesinin şiddetini yanlış hesaplamıştı.
Yine de bunu düşündüğümde, Rudbeckia’nın küçük kız kardeşini öldürdüğü için kızmaktan çok, Izek’in onu sırtından bıçaklayan sürtük karısından bıktığı ve onu öldürdüğü anlaşılıyor.
Ne olursa olsun, Rudbeckia’nın Cesare’nin emirlerini yerine getirdiği açık ve eğer belirsiz anılarım doğruysa, Rudbeckia’nın da büyük bir kişiliği yoktu.
Aslına bakarsanız, kuzeye taşındıktan sonra, etrafındakiler tarafından papanın kötü casusu olarak tanındığını ve temel görgü kurallarını göz ardı ettiği ve diğer kadınlara hizmetçi gibi davrandığı için sevilmediğini hatırlıyorum. Buna kocasının değerli küçük kız kardeşi ve hatta çocukluk arkadaşları da dahil.
Ama üç yıldır Rudbeckia olarak yaşadığıma göre neden böyle davrandığını anlamaya başladım. ”Romagna’nın Sevgili Prensesi“, ”Sistina’nın Meleği” hepsi sadece göstermelikti, tıpkı İspanya’daki eski hayatım gibi.
“Ruby?” kapıyı çalışını duydum, nane şekeri poşetimi çekmeceye soktum ve ayağa kalktım. Her zamanki gibi cevap vermemi beklemeden kapımı açtı.
“Cesare”
Resmi olarak Kardinal Valentino olarak bilinen Cesare’nin akşam yemeğinde giydiği siyah cüppesi hala üzerindeydi. Babasından aldığı simsiyah saçları ve masmavi gözleri vardı ve insanlar onu şeytani bir şekilde yakışıklı olarak tanımlasa da, bana şeytana daha yakın görünüyordu. İkimizin birbirine benzememesi benim için küçük bir teselli oldu.
“Az önce kötü görünüyordun, bu yüzden senin için endişelendim ve kontrol etmek istedim.”
Her zamanki gibi oynadım.
“Ah Cesare, beni çok iyi tanıyorsun.”
“Evlilik teklifi için mutlu değil misin? Bana dürüst olabilirsin.”
Cesare bana yaklaşırken durakladı ve başını komodinimdeki küçük kaplumbağa heykeline doğru çevirdi. Ona derin bir şefkatle bakıyor gibiydi. Kaplumbağalardan nefret ettiğim kimseye söylemediğim bir sırdı.
“Öyle değil… Bilmiyorum, sadece Kuzey çok uzakta. Oradayken seni fazla göremeyeceğim, çok yalnız kalacağımdan endişeleniyorum.”
“Neden yalnız olasın ki? Kocanla olacaksın.”
“Bu benim için bir şey ifade etmiyor. Şansım olsaydı, burada kalıp sonsuza dek seninle yaşardım Cesare.”
“Romanya’nın en güzel kadının benimle bu kadar ilgilenmesinden onur duydum.”
Cesare yanıma geldi ve elini başımın üzerine koydu, dudakları tatmin edici bir gülümsemeyle kıvrıldı. Ona duymak istediği cevabı vermiştim.
Sadece
Elini yanağıma sürdü ve ben de oynamaya devam ettim, gözlerimi evcilleştirilen başıboş bir yavru kedi gibi kapattım.
Beni okşayan eli şiddet gösterecekmiş gibi görünmüyordu. Şimdiye kadar onu ve ailemin geri kalanını yanımda tutmayı başarmış olmama rağmen, eğer uygun görürlerse çevremdeki insanların bir anda bana karşı döneceğini herkesten daha iyi biliyordum.
ç/n: herkese selam… Açıkçası bu serinin çevrilmesini çok bekledim ve sonunda kendim halletmeye karar verdim. Desteklemeyi ve bolca yorum bırakmayı unutmayınnn.