Sodera Toprakları
Çölün kavurucu sıcaklığı Lateef’in canını yakıyordu. Sıcaklıktan vücudunu sarmış olan kanlar bile kurumuş yapışkanlıklarını sert bir kabuğa bırakmışlardı. Masmavi gökyüzü sarı kumların üstünde dans ediyordu. Etrafta başka hiçbir şey yoktu.
Lateef boğazının kuruluktan acımaya başladığını hissetti. Ne kadardır yürüyordu? Ne kadar daha yürümesi gerekiyordu. Bilmiyordu. Tek bildiği yakında ailesine kavuşacak olmasıydı. Bir adım daha attı.
Çöl kayboldu. Gözlerinin önüne oğlunu kucağına aldığı ilk an geldi. Şehirlerinde sayılan bir aileydiler ve bu doğan oğlan herkesin onları tebrik etmesine sebep olmuştu. Eşinin siyah teninin üstündeki ter damlaları doğumun ne kadar kısa zaman önce olduğunu gösteriyordu. Bir oğluna bir eşine bakmadan duramıyordu. Mutluydu. Belki de hayatının en mutlu anı o gündü.
Ayağını yarı sürüyerek bir adım daha attı kızgın kumların üstüne yırtılmış ayakkabılarıyla. Başka bir görüntü geldi gözünün önüne. Şehire bir takım beyaz insanlar gelmişti. Geleneksel giysilerinden tamamiyle başka kıyafetler giyiyorlardı. Güler yüzlü bir şekilde şehirin büyüklerinin ellerini sıkmış ve onlarla konuşmak istediklerini söylemişlerdi. Onları Lateef’in babası karşılamıştı. Şehir ileri gelenleri ile toplantıları yaptıkları meclis binasına girdiler. Bu tek katlı bir binaydı. İçi tek odaydı ve yerde halı ve duvar kenarı minderleri haricinde hiçbir şey yoktu. Lateef değişik giyimli bu insanların gözünde bir küçümseme gördüğüne yemin edebilirdi ama kenarda meclis konuşmalarını dinlemekten başka bir şey yapmadı. Gerçi neydi o konuşmalar? Hatırlayacak gibi olurken tekrardan gerçekliğe döndü.
Bir tepede olduğunu fark etti. Ne kadar yürürse yürüsün bitmeyeceğine emin olduğu bu çölde öleceğine emindi artık. Uzakta hareket halinde bir şeyler gördü. Sanki bir nokta hareket ediyordu. Ya da sadece bir serap görüyordu. Gücünün tükenmek üzere olduğunu düşündü. Bir adım daha attı ve dizleri üstüne düştü. Gözlerinin önüne başka bir hayal geldi.
Şehri yanıyordu. Beyaz insanlar ellerinde silahlarla halkını katlediyordu. Evlerin içlerine bombalar atıp patlatıyorlardı. Lateef saldırı başlarken bir ses bombası yüzünden sersemlemiş kendine geldiğinde de evine doğru koşmaya başlamıştı. Ama yolun yarısını bile tamamlayamadan bacağında bir sıcaklık hissedip yere düştü. Bacağından vurulmuştu.
O sırada sanki basit bir gazete dağıtıcı çocuk gibi ifadesiz bir halde bombaları evlere atan bir adam Lateef’in gözleri önünde bir bombayı onun evine attı. İçeride eşini ve çocuğunu sadece bir anlığına görebilmişti. O sırada kafasında bir acı hissedip bayıldı.
Dizleri üstünde dururken hareket ettiğini gördüğü şeyin bir araç olduğu gördü. İçinden birkaç insan inmiş ve Lateef’e doğru koşuyorlardı. Bunlar siyahiydi. Dosttu. Lateef birisi ona kollarını açıp koşarken ona doğru düşerek bayıldı. Bayılmadan önce son bir anı gördü. O da yanmış ve insanları katledilmiş şehrinde uyanıp ayağa kalktığı anda gördüğü manzaraydı.
Her şeyi elinden alınmıştı. Her şeyi.