NovelTR BETA V1.0 [Erken Erişim] | Beta süreci nedeniyle hatalar görülebilir.

BÖLÜM 26

Atı hızla olayın gerçekleştiği yere doğru sürdüm. Laseo adlı muhafız hala orada olmalıydı. Bunu oradaysa ona teslim edecektim yoksa muhafızlar beni komutanlarına götürene kadar kimseye göstermeyecektim. Çünkü bu, önemli bir nottu ve güvenmediğim kişilere teslim edemezdim. Atı sürerken notta yazılanları tekrar ettim.

“Dolunay tuzağa çağırıyor. Dolunay..”

Atı durdurup başımı gökyüzüne cevirdim. Evlerin arasındaki dolunayı gördüğümde yüzüm düştü.

“Bugün dolunay var. Acele etmeliyim.”

Atı tekrar harekete geçirdim. Aklıma gelen düşüncelerle midem kasılmaya başladı. Başından beri bunu onlara vermiş olsaydım böyle bir sorun ortaya çıkmazdı. Notu sakladığımdan dolayı başım belaya girecekse de bu kanlı bir komplonun gerçekleşmesinden çok daha iyi hissetmeme neden oluyordu.

Evlerin arasından geçtim. Olay yerine geldiğimde muhafızların arttırıldığını gördüm. Ama insanların gözünde bir korku yada telaş yoktu. Olay yerinde herhangi bir koruma alanı oluşturulmamıştı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi güne devam ediyorlardı. Atımdan inip, muhafızlara yöneldim. Gözüm Laseo ‘yu aradı ama bulamadı. Bir muhafız bana dondu.

“Birini mi arıyorsunuz?”

“Laseo isminde bir muhafıza bakmıştım.”

“Farklı bir görevde. Bir ihtiyacınız varsa bana söyleyin.”

“O zaman acilen bu alanı koruyan baş komutanla iletişim kurmam lazım. Bu çok önemli bir mesele.”

“Bana söylerseniz iletirim.”

“Hayır. Bu.. Bugünkü cinayetle ilgili-”

Muhafızlar bir anda silahlarını kuşanıp üzerime geldiler.

“Bunu sana kim söyledi?”

“Sen kimsin?”

“Sakin olun. Ben Şövalye Ribella. Olayı haber veren kişiyim.”

“Ha!? Laseo seni göz altına almakla görevlendirilmişti! Kaçtın mı?”

“Neyden bahsediyorsun?”

Bir muhafız arkamdan sertçe itekledi. Yanındaki kolumu kabaca tuttu. İnsanların korkmuş yüz ifadelerini bana çevirmesinden rahatsız oldum.

“Sahte cinayet haberinden dolayı sorguya alınacaksınız. Şüpheli olarak aranıyorsunuz.”

“Ne?”

“Onu sarayın sorgu odasına götürün. Saraya varınca bunu Komutan Barlas ‘a rapor verin.”

“Bekleyin! Bundan daha acil bir konu var!”

Beni dinlemeyi reddettiler. Saray çok uzaktaydı. Teslim olup saraya gitmem ve bunu Komutan Barlas ‘a vermem en az birkaç saati alırdı. Tek çare kaçıp bunu en kısa zamanda yakındaki bir komutana ulaştırmaktı. Son bir umutla beni dinlemeleri için onlara yalvardım. Çabalarım nafileydi.

“Bunu siz istediniz. Üzgünüm.”

Kolumdan tutan adamın aşağıdan ani bir darbeyle önce çenesine sonra ensesine sert bir darbe indirdim. Yanımdaki diğer adama bir tekme geçirdim. Önümdeki adamın bileğini kavradım. Bileğini büküp arkasına geçtim. Boynuna sarılıp yere çökmesi için baskı uyguladım. Elinden düşen kılıcı aldım. Doğrulmaya çalışırken yanağına bir yumruk geçirdim. Kılıcı kuşanıp diğer muhafızlarla çabucak ilgilendim. Küçük yaralar verip fazla zarar görmemelerine özen gösterdim. Önümdeki üç muhafızı kolayca atlatıp atıma bindikten sonra arkamı döndüm.

“Söz veriyorum komutana ulaştıktan sonra teslim olacağım!”

Panik içindeki kalabalık bana ellerinde ne varsa fırlatmaya başladı. Harika. Ne korkusuz bir halk! Şimdi beni bir hain olarak gördüklerinden eminim. Meyve, sebze ve ayakkabılardan kurtulamayacağımı anlayınca ara sokaklardan birine girdim.

En yakın şövalye karargâhı bu kasabadaydı. İlk oraya gitmek aklıma gelse de karanlık korkumdan dolayı bu olasılığı göz ardı ettim. Çünkü bu alandaki şövalye karargâhı ormanın içerisindeydi. Bunu ilk şövalye olduğum zamandan biliyordum. Beni karargâha götürüp resmi işlemlerimi tamamlatıp, görev bilgilendirmesi yapmışlardı. Bir hafta sonra şövalye üniformamı almam için oraya gitmemi söylemişlerdi. Şövalye üniforması.. Umarım hala bir hayal olarak kalmaz.

Evler seyrekleşmeye başlayınca karşımda bir orman belirdi. Ormana yaklaşırken atın hızı azaldı. Tek bir ışık olmayan zifiri karanlık; ağzı açık bir canavar gibi içine girmemi bekliyordu sanki. Vücudum titredi. Ellerim soğumaya başladı. Midem bulandı ve gözlerim istemsizce birbirine kenetlendi. Derin derin nefes aldım. Zorlukla gözlerimi açıp attan indim. Bu şekilde at sürmem imkânsızdı. Atın ipini koluma sardım ve ürkek adımlarla ormana yöneldim.

Kısa bir sure sonra gözlerim kendi kendine kapandı ve açmak için çok çaba gösterdim. Gözümü açtığımda ellerimi boynumun üstünde bağlayıp yere çömelmiştim bile. Vücudumun karanlığa olan tepkisi hep aynıydı. Garajda tıkalı kaldığım o güne geri dönüyordum. Yere çömelip sesim kısılana kadar çığlık atıyordum. Ne olduğunu anlamadan vücudumu o halde buluyor ve kasılan uzuvlarımı hareket ettiremiyordum. Eğer toparlanmazsam çığlık kısmının kendini göstereceği kesindi. Derin nefes alıp bir süre hareketsiz kaldım. Ormanda daha ilerleyemeden bulunmayı göze alamazdım. Kısık gözlerimle ayaklarıma bakıp karanlığa alışmaya çalıştım. Yavaş yavaş kollarımı oynatıp birbirine yapışan parmaklarımı hareket ettirdim. Yerden kalktım. Gözlerimi kapayıp sırtımı ormanın iç tarafına cevirdim. Gözlerimi yavaşça açtığımda uzaktan görünen sokak lambaları içimi rahatlattı. Odak noktamı o ışıklara ayarlayarak geri geri hızla yürümeye başladım.

Glazz ‘ın atı akıllıydı. Önümdeki engellere karşı beni uyarırken ağaçlara çarpmamı önlüyordu. Işıklar yavaş yavaş azalırken gözlerimi kısıp daha çok odaklandım. Kendimi rahatlatmaya çalıştım. Biri gece yarısı, ormanın içinde benim gibi ters yöne yürüyen birini görse aklını kaçırırdı. Bu düşünceyle yüzümde tebessüm oluştu. Sanırım şimdi daha da korkunç görünüyordum. Yavaş yavaş yürürken ayağım kalın bir ağaç köküne takıldı ve yere düştüm.

“Agggghh!”

Olamaz. Az önce ağaç kökü adeta çığlık attı. Kafamı yana çevirmeye tenezzül bile etmeden ayağa kalktım. Ayaklarım titriyordu. Gözlerimi kapatarak arka arka yürümeye devam ettim.

“Sanırım deliriyorum.”

Konuşma sesi duyduğumda irkildim. Olduğum yerde biraz bekledim.

“Ha -ha -hanımefendi siz iyi misiniz?”

“Ö -özür -d -dilerimmm ağaç kökü!”

“Ha? Ağaç kökü mü?”

Gözlerimi bir anda açtım. Vücudumu çevirmeden yavaş yavaş aşağıya baktım. Ağaçların arasında derisi yüzülmüş adamı görünce hayatımdaki en yüksek çığlık attım.

“Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!!!”

Ürpertici çığlığıyla yere düştüm.

“S -s -s -sen niye bağırıyorsunnnn!”

“Hayatımda ilk defa bir h -hayalet görüyorumm!”

“Ne? Hayalet değilim. Ben de ilk defa böyle bir yüz görüyorum!”

Karşımdaki kişi derin bir iç çekti. Yakından bakınca sevimli bir çocuğun yüzüne sahip olduğunu gördüm. Simdi daha az korkutucu görünüyordu. Ama yüzünün yarısından sarkan şey başkasına ait bir deri parçası gibi görünüyordu.

“Ah pekala. Sanırım bir hayalet değilsin. Neden o şekilde yürüyordun?”

“Şey.. Uzun hikaye. Sen kimsin? Neden yüzün..”

“Bu mu?”

Eliyle yüzünden sarkan şeyi salladı.

“Bu makyaj.”

“Öyle sallayınca iğrenç görünüyor.”

Yüzündeki makyajı bir hışımla çıkarıp yere attı. Yüzünün tamamını görmeme izin vermeden kapüşonunu çenesine kadar çekti.

“Neden yüzünü saklıyorsun?”

“Ailem bile pek görmüyor. Bir yabancıya göstermem mümkün değil.”

“Sorunun cevabı bu değil.”

“Ahh hayır! Senin yüzünden zaman kaybediyorum. Şuan bir görevin ortasındayım. Bana atını ver.”

“Ha!? Tabi ki hayır. Bir yabancıya atımı vermem mümkün değil.”

“Bak. Ben kıdemli bir şövalyeyim. Bu yüzden yüzümü saklıyorum. Şu anki görevim elimdeki bilgiyi en yakın karargah komutanına iletmek.”

“Kıdemli şövalye mi? Kızıl ay birliğinden misin?”

Bir süre bir şey söylemedi. Ağaca tutunarak ayağa kalkmaya çalıştı. Pantolonunun yarısı yırtılmıştı ve aşağıya dogru kanlar akıyordu.

“Hayır. Değilim. Ama bu at bana lazım.”

“Rodel ‘i tanıyor musun?”

“Rodel ‘i tüm Galina tanır.”

“Pekala.. Rag? Ya da..”

Gölgelerde saklanıp pelerinle gezen ve sürekli Rodel ‘i takip eden elemanın ismini hatırlamaya çalıştım.

“Luin? Luis? Evet. Luis ‘i tanıyor musun?

“Sen..”

Cebinden bir hançer çıkarıp boğazıma dayadı. Hala yüzünü göremiyordum.

“Kimsin?”

“Ben Ribella. Glazz ‘ın öğrencisiyim. Yeni şövalye oldum. Arkadaşların beni gözetlemekle görevlendirilmiş kızıl ay birliği üyelerinden.”

Biraz öyle kaldı. Sonra hançeri tekrar cebine koydu.

“Sen Rodel ‘in casus diye şüphelendiği kızsın. Eskisine göre artık şikâyetlerini kesmiş olmasına rağmen..”

“Öyle mi? Bu iyi. Her neyse benim de bir görevim var. Bir notu.. Bir dakika madem kızıl ay şövalyelerindensin bunu sana söyleyebilirim!”

“Hımm. Bu ne ile ilgili?”

“Bugün bir şövalye öldürüldü. Yanına gittim ve üstünü aradım. Cebinden bir not çıktı. Şövalyeleri aramak için gittiğimde olay yerinde hiçbir şey yoktu. Adam kayboldu. Çok şaşırdığım için bu notu onlara vermeyi unuttum.”

“Şövalye öldürüldü ve sonradan kayıp mı oldu? Bu bana tanıdık geliyor.”

“Az önce oradaydım. Hakkımda arama emri verilmiş nedenini bilmiyorum. Beni bulmadan önce bunu karargâha götürüp bir komutana teslim etmem gerekiyordu.”

Bel çantamı karıştırdım. Ama notu bulamadım. Yüzüm düştü. Giderek gerilmeye başladım. Ceplerimi aradım. Çaktırmadan yüzüne bir bakış attığımda karamsar bir ifadeyle hareketlerimi izliyordu. Bunca zamandır saklamaya çalıştığı yüzünü açıkça göstermesine biraz şaşırdım. Siması tanıdık görünüyordu.

“Bana bir dakika ver.”

Çantayı tekrar aramaya karar verdiğimde fermuara takılmış, küçücük bir kâğıt parçası gördüm. Olamaz.. En fazla serçe parmağımın yarısı kadar olan, parçalanmış kâğıdı üzüntüyle çıkardım. Elimde tuttuğum kâğıt parçasını bir hışımla kaptı.

“Geriye kalan kısmı nereye düştü bilmiyorum.”

Dolunayın etkisiyle aydınlanan yüzündeki ifadeleri açıkça görebiliyordum. Gözleri kocaman açılmıştı. Dişlerini dudağına sertçe bastırdı.

“Bu kâğıdı hemen okutmamız gerekiyor. Bugünkü görevle ilgili küçük bir bilgi olsa da işimize yarayabilir.”

“Okutmak mı? Sen okumayı bilmiyor musun?”

“Dalga mı geçiyorsun? Bu büyücü dili. Tabi ki bilmiyorum.”

Ağzım açık kaldı. Kendi dilimde yazıldığını o söyleyince fark etmiştim.

“!?”

“Yoksa.. Sen okuyabiliyor musun?”

“Bu kötü bir şey mi?”

“Şuan bunu ben de bilmiyorum.”

Elindeki kâğıda baktı. Sonra kafasını bana çevirdi.

“Sanırım Rodel haklı. Sen büyücü olabilirsin.”

“Olamaz. Başa döndük! Bekle cidde-”

“Şuanda bu önemli değil. Senden şüpheli bir davranış sezmedim. Daha da önemlisi..”

Küçük kâğıdı bana uzattı.

“Burada ne yazdığını söylemen gerek.”

Kâğıdı aldım. Sadece bir kelime yazılıydı.

“Teslimat.”

“Kâğıdın diğer kısmı nerede?”

“Bilmediğimi söylemiştim. Sanırım fermuarı aceleyle kapatırken kâğıdı parçaladım. Odamda bir yerde olmalı.”

Derin bir iç çekti. Sinirle parmaklarını saçlarına geçirdi.

“Ama yazılanlar hala aklımda. Yol boyunca kâğıtta yazanları anlamaya çalışarak tekrar ediyordum.”

“Bu iyii. Hatırladığın her şeyi söylemen gerek.”

“Tamam. Dolunay tuzağa çağırıyor. Eğer teslimat hazırsa dolunaya varmadan görev tamamlanacak. Başarısızlığın bedeli birinin kanı olarak mesajın mührünü taşıyacak. Bu olduğunda görev şafağa kalmadan zıt limanda tamamlanacak.”

“?”

“Ne oldu?”

“Bunların yazdığına eminsin değil mi?”

“Harfi harfine. İyi bir hafızam var.”

Elini çenesine koyup söylediklerimi sessizce tekrarladı.

“Dolunay tuzağa çağırıyor.”

“Yani.. Bu kızıl ay birliğindeki şövalyelerin tuzağa düşürüleceğini mi söylüyor.”

“Hayır. Büyücülerin tuzağa düştüğünü söylüyor. Silya şehrindeki görev için herkes gölgeler ormanında toplanmıştı. Batı Limanında büyüyle korunmuş 5 kutu bulduk. Ben bir hanın içindeki casusları yakaladım. Arkadaşlarım gemiyi çoktan imha etmiş olmalılar.”

“Yani bu onların görevinin başarısız olduğu anlamına geliyor.”

“Evet. Devamını tekrar söyle.”

“Başarısızlığın bedeli birinin kanı olarak mesajın mührünü taşıyacak!?”

“Bu… Bugün bir şövalyenin öldürüldüğünü söyledin değil mi? Bu adam kesin onlardan biri olmalı. Olamaz. Önceki cinayet gibi yerine başka bir büyücüyü geçirip, cinayetin üstünü kapamışlarsa..”

“Evet! Beni yakalamaya çalışan şövalyelerden biri sahte cinayet haberi verdiğimden dolayı, hakkımda arama emri verildiğini söylemişti.”

Birbirimize baktık.

“Ama zıt liman ne demek?”

“Biz o gün Silya ‘nın batı limanındaydık.”

“Ve bugün doğu limanında bir teslimat daha mı yapılacak?”

“Bu çok kötü. Acele etmeliyiz. Ata atla hemen.”

Ata doğru ilerlerken kolumdan tuttu. Yüzünün kararlılıkla dolduğunu gördüm. Ay ışığı yüzünün tamamını aydınlatıyordu. Bu tanıdık yüzün kime ait olduğunu bulmuştum. Erkek kardeşim Kai ‘ye. Sarı saçları hariç görünümü tıpatıp ona benziyordu.

“Bekle. Bir fikrim var!”

“?”

“Birkaç saatliğine ben olmaya ne dersin?”

“Şaka mı yapıyorsun?”

“…”

Cevabı korkunç bir gülümsemeydi.

Yorum

error: İçerik korunmaktadır!!

Ayarlar

Karanlık mod ile çalışmıyor
Sıfırla
Germany VPS Diaetolin Anime Öneri webtoon oku manga oku manga oku webtoon oku was wiegt ein baby care can dogs eat bodrum escort sweet bonanza deneme bonusu veren siteler casino siteleri bonus veren siteler casino siteleri bedava bonus 1xbet bedava deneme bonusu veren siteler ifşa link his taşı deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu casino siteleri deneme bonusu veren siteler komiku