Çevirmen:YunaFernandes
Editör:YunaFernandes
Olayların Roger Alpheus’un istediği şekilde aktığını düşündüğümde, yüzüm daha fazla solgun olamayacak kadar solgunlaşmaya başladı.
İtiraf etmem gerektiğini hissediyorum. Her zaman Claude’un dünyadaki en hasta insan olduğunu düşünmüştüm ama bunu iptal etmek istiyorum. En hasta kişi şu an karşımdaki bu beyaz köpecik!
Roger Alpheus ile dalga geçmek için, öfkemi sakladım ve şirin bir yüz yaptım. Sonra sanki hala bir şeyler düşünüyormuşum gibi konuştum.
“Şey, ama Athy, Athy’den daha aptal olan arkadaşları sevmez.”
Cevabım çok beklenmedik miydi? Muhtemelen bu beklenmedik sözlerden sonra şok oldular.
“P-prenses.”
Kuckk. Tam şu anda hasta olacakmışım gibi hissediyorum. Öyle olsa bile, umrumda değil! Eğer sadece şuna kocaman güzelce bir “Defol!” diyebilirsem.
“Öhöm öhöm. Prensesin endişelenmesine gerek yok zeki bir kızdır.”
Yaa, gerçekten mi? Onun kendinden emin cevabına gülümsedim. Tabii ki öylesin. Çünkü sen kendi geleceğin uğruna Jennette’ye erken dersler verdirdin. Peki buna ne diyorsun?
Bay Beyaz köpeciğin cevabını ve sorusunu öğrenmek için ağzımdan bir ‘vay’ sözü çıkardım.
“O zaman o kız Atlantaca konuşabiliyor mu? [Bay Beyaz Köpek boku denizşakayığı].”
Yuna: [ ve ] arasındaki yerleri Atlantaca konuşuyor.
Roger Alpheus’un gözleri Atlantaca konuşumu duyunca genişledi. Ama bekle daha.
“Peki ya resmi Paskal dili? [Beyaz köpecik her yere işiyor. Bla bla].”
Yuna: [ ve ] arasındaki yerleri resmi Paskal diliyle konuşuyor.
“…….”
“İlahi Psikans dili çok kolay bu yüzden tamamen biliyordur değil mi? [ Tanrı yalancıları cezalandıracak].”
Yuna: [ ve ] arasındaki yerleri resmi İlahi Psikans diliyle konuşuyor.
Roger Alpheus, İlahi Psikans dilini kullanarak İncil satırlarından birisini söylediğimde tamamen suskun kalmıştı Ama daha fazlası var.
“Peki ya sosyolojik teori? Eğer o kadar zeki ise ikinci kitabı bitirmiştir herhalde değil mi? Hmm, Athy Beringer işlevsellik teorisinde sıkıştı kaldı birazcık zor ama o Bill Roitz’i bitirdi mi? Peki ya diğer konular? Mana? Felsefe? Tarih?”
“……”
“Uhh….Ama Bay Beyaz köpek onun çok zeki olduğunu söylemişti, o zaman belki bu yaşta çok güzel Atlantanca konuşamayan Athy’le arkadaş olmak istemez…. Kendi öğrenmemi bitirdikten sonra arkadaşım olmasını isteyebilir miyim?”
Üzgün ve depresyon dolu bir yüzle sordum.
Ortam ölümcül derecede sessizdi.
Ha, saygı. Görünüşe göre Claude’un birkaç günlük bana yolladığı öğretmenler işe yaradı gibi.
Aslında sadece Claude’un önünde iyi görünmek için çalışıyordum ama bu da işe yarıyor.
Evet. Güçlü bir kişiliğim var. Kabul ediyorum. Ama Bay Beyaz köpek başlattı bunu! Hımph, Jennette’i benim yerime yerleştirmeye nasıl cüret edersin.
Ne, ama bek-…. Eğer Bay Beyaz köpeğin planı işlerse ve Jennette Claude ile romandakinden daha erken tanışırsa, o zaman benim ölüm günüm de hızlanmış olmaz mı?
Şimdi bu yolu düşündüğümde. Tüylerimin ürpermesi saçımın tel tel olmasını sağlamak için yeterli.
Hıh hıh. Delice. Çılgınca. Onun beni Jennette kendi kimliğini saklarken arkadaş olmamızı istemesi sinirlenmem için bir sorun değil.
“Söylentiler sayesinde prenses Athanasia’nın dahi olduğunu biliyordum. “
Sonra, sessizliği kırarak, Roger Alpheus konuştu.
“Ama anlaşılıyor ki söylentiler prensesin dahiliğini açıklamak için yeterli değilmiş.”
İfadesini çabucak geri kazanabilmesinden çok etkilendim. Ancak gözleri hala hayranlık duyuyordu.
“O kız da erken çalışmaları seviyor ama görünüşe göre sizinle karşılaştırılamaz prenses.”
Tabii ki. Ana karakter olsa bile, sadece yedi yaşında, kirli oynama yaşı. Ve yedi yaşında bir çocuğu kandırdığımı biliyorum.
Eek. Bunu şimdi söylüyorum, bu daha fazla utanç verici olamaz. Şimdi kitabımda daha fazla kötü tarihler var ve kesinlikle bu gece uyku battaniyemi tekmeleyeceğim.
Ama Roger Alpheus’u yenmek kötü bir duygu değil bu yüzden sadece bununla bile rahatlamam gerek. Şimdi uzaklara git. Kış kış.
Ne?! O on yaşındaki çocuk benimle aynı seviyede mi? Bu bir yalan değil mi?
Bu Roger Alpheus’un benimle her karşılaştığında hissettiği duygu mu? Gururum, beni on yaşındaki bir çocukla karşılaştıran sözler yüzünden düştü.
“Bunu düşüneceğim tabii eğer Bay Beyaz köpeğe benzemiyorsa.”
Roger Alpheus şu an hiçbir şey yapamayacak.
“Athy artık gitmek istiyor.”
Felix’e gitmek istediğimin sinyalini saçına dürterek verdim. Ve işte bu şekilde dük Alpheus hiçbir şey kazanamadan ayrıldı.
Ona doğru kafamı geri çevirdiğimde Roger Alpheus, Claude’un bulunduğu Gagnet sarayına doğru gidiyordu. Benimle konuşması başarısız olduğu için Claude ile konuşmayı deneyecek gibi görünüyor. Claude onun sözlerini kolayca kabul etmez, çünkü Claude onu her zaman reddetmiştir.
Eek, bla bla. Burada tuz yok mu? İyi bir günde olmadığım için her yere tuz serpmek zorundaymışım gibi hissediyorum. Her neyse, Ijekiel’in o çocuğun çalıştığım seviyeye yakın olması gerçek mi?
Bunun hakkında kötü şeyler düşünmeye başladım ve surat astım. Ama o zamandan beri, bir süredir bunalımda olan Felix, sanki bir şeye karar vermiş gibi konuştu.
“Prenses, ben,ayrıca, prensesin benim yüzümden utanmaması için çok çalışacağım.”
Ne? Ne için?
Tabii ki merak ettiğim için dikkatle ona baktım ama Felix cevap vermedi.
*****
“Şimdi, olduğunuz yerden ayağa kalkın.”
Bu aralar gerçekten çok meşgulüm.
“Şimdi oturun.”
Otur! Kalk! Köpek eğitimi gibi.
“Şimdi benim olduğum yere doğru yürüyün.”
Bu temel davranışlar olarak söylenen, temel davranışları günde otuz dakika uygulamak zorundaydım. Sonra bir sonraki kısıma geçmem gerekecekti.
“Prenses’in duruşu erken dersler sayesinde çok güzel.”
Kulağa iltifat gibi geliyor olabilir ama bana güvenin, öyle değil. Bana iki yıl boyunca öğrettiği ve yaşımdaki diğer çocuklardan daha iyi olduğunu söyleyip kendine iltifat ediyor.
Offf. Diğer dersler en azından eğlenceli ama davranışlar? Eğlence yok hayal yok umut yok gurur yok.
Neyse ki, zaman hızlı geçti ve Kontes Elois ile temel görgü ve kompozisyon dersi hızla geçti.
Öğlen yemeğimi bitirdiğim bir öğleden sonrasıydı.
“Obelia’nın şansını dilerim. Eğleniyor musunuz ,prenses. “
Şimdi de Atlantanca dersi var. Önceki dersimizi hatırlamak için yapılan hızlı bir testten sonra, Atlantanca dilini çevirme ve okuma dersine başladık.
Bu derste yaptığım asıl şey önceki dersi hatırlamak, ve onunla ilgili bir paragraf yazmaktı. Ama bunların hepsinin benim gibi bir çocuk için çok fazla olduğunu düşünmüş olmalı bu yüzden sadece onun o kelimelerle yazdığı paragrafı okuyup aynen yazmam gerekiyor.
Ve iki saat Atlantanca’dan sonra, tarihe geçtim. Bana her ikisini de öğreten kişi, çok yaşlı bir adamdı ama Obelia’daki ünlü bilgindi.
Aslında genç yakışlıklı bir abi isterdim ama herneyse. Otobüs zaten kalktı. Kuckk. Şunu da ekleyeyim sosyolojik teoriyi de onunla öğreniyorum.
“Bu günlük bu kadar.”
Oleyyy! Bu günlük bütün dersleri bitirdim! Mutlulukla içimden sevinçle bağırdım.
“Haha. Bir öğretmen olduğum için gurur duyuyorum,aynı prensesin sadece bir şeyden on şey bilmesi gibi.”
Evet evet, ben birazcık fazla zekiyim. Bu yüzden sadece git.
“O zaman sizinle yarın yine görüşürüz.”
“Elveda!”
Elimi beyaz saçlı yaşlı adama doğru salladım. Eğer Kontes Elois olsaydı, nefret ederdi ama bu yaşlı adam, ona dedemmiş gibi davrandığımda daha mutlu oluyor.
Aynı onun da dediği gibi, herşeyi bir sünger gibi çektim. Önceki hayatımda yapamadığım ders çalışmayı burada yapabileceğimi hiç düşünmemiştim. Eğlenceliydi.
Şey bazen çalışmak istemediğim günler oldu. Ve bugün o gün için bir örnek oldu.
“Felix, Felix. Ne yapıyorsun?”
Dersten hemen sonra Felix’e koştum.
Bu günlerde sıkılıyordum çünkü dersler hariç yapılacak çok şey yoktu.
Dük Alpheus ile Gagnet sarayında karşılaştığım günden beri, Claude beni hiç çağırmadı. Felix’ten duyguğuma göre, orada fikir almayan sinir bozucu bir köpecik olduğu sürece Claude benim Gagnet sarayını ziyaret etmemi yasaklamış.
Bunu duyunca sadece ‘tsk’ sesi çıkarmıştım.
Bay Beyaz köpecik cesur. Eğer böyle yapmaya devam edersen Claude gerçekten çok kızacak, o gün veya belki sonsuza dek evine gidemeyeceksin.
Yani, Claude bu günlerde eskisine nazaran daha sakin. Karşılaştırırsak yürüyen zamanlı bomba olan o, biraz daha toy her ne kadar diğer insanlara söyleyebileceğin derecede toy olmasa da.
“Ehh? Bu da ne? Hmm,hmm?”
Herneyse Felix’e bu ne saldırımla saldırdım. Felix, Lily hariç benimle oynayan tek kişiydi.
Sandalyeye oturanFelix masadaki bir şeye ciddi bir yüzle dikkatlice bakıyordu, Benim geldiğimi fark etmediği için çok şaşırmıştı. Felix’e doğru yürüdüm ve yanında durdum, onun baktığı şeye baktım.
“Ah,prenses dersleriniz bitti mi? “
Sonra Felix yüzünü bana döndürdü.
“Felix ne yapıyordu?”
Sesimin ne yapıyorsan bırak ve benimle oyna diyen tonuyla sordum. Ama Felix sadece bu soruyu bekliyormuş gibi gülümsedi.
“Max Beringer’i çalışıyordum. “
“Ne, Max Beringer mi?”
“Evet. Prensesin arkadaşı olarak bunları bilmem gerek.”
N-ne? Bu da ne şimdi?
Cümlesi ile paniklemeye başladım. Neden birdenbire bunları yapmak istedi ki? Şimdi düşündüm de, her zaman yanında bir kitap taşıyordu…..