Çevirmen:YunaFernandes
Editör:YunaFernandes
Ben yetimdim.
Geçmiş yaşamıma bakarsak, aynı yetimhanede yaşadığım benden daha büyük bir kız bana bir zamanlar yeni doğan bir bebek olan benim bir parça giysiye sarıldığımı ve yetimhanenin önüne koyulduğumu söylemişti.
Bu sözleri ilk duyduğumda, Şubat ayındaydık ilkokula girme yaşımdan bir yıl önceydi ve o büyük kız 19 yaşındayken yetimhaneden ayrılmak zorunda kaldı.
Annem bana bir isim bile vermediğinden, yetimhanenin yöneticisi bana isim vermek için bir telefon rehberinden isim seçmişti. ‘Lee Ji Hye’.
Bunu duyduğumda ‘Tamam peki’ ruh halindeydim. Yetimhanede benim gibi bir sürü çocuk vardı ve olmayan anneme duygu hissetmedim.
Küçük ve zar zor geçim sağlayan yetimhanede, yetim çocuklarla sadece yemek için savaşabildim.
Yetimhaneden ayrılan kızı düşündüğümde, bana bu yeri terk etmem için biraz umut ve heyecan verdi.
Ancak, gerçeklik sadece hayal gücünüzle oluşan birşey değildi. Dahası, parası olmayan bir yetimhane kızı için … ve herneyse!
Yetimhaneden ayrıldıktan sonra para kazanmak için yapmadığım hiçbir şey yoktu. Ellerim uyuşuk olana kadar bulaşıkları yıkadım ve her yerde sigara içildiği bir oyun merkezinde de çalıştım.
Tarihi geçmiş Kore suşisi yedim ve süpermarkette çalıştım. Sadece bu da değil, yanan sıcak havalarda araba yıkadım ve hatta sıcak çarpmıştı bile.
Normal bir öğrenci olarak yaşamayı hayal ettim, ders çalışmak ve bir randevuya çıkmak, ama benim için gerçekten boş vaktim yoktu. Hayatımda sadece çalıştım, bu yüzden bakışımı bir saniyeliğine işimden bile uzaklaştırmadım.
Vay canına, benim için hiç umut yok. Kışın, ısıtıcısı olmayan evimin içinde, soğuktan titrerken ve bunun gibi şeyleri düşündüm.
Ertesi gün, gece yarısı işim vardı ama soğuk olduğu için uyuyamadım. Eğer durum buysa, yaz çok daha iyiydi. Bu durumda uyuduğumda donacağımdan endişelendim.
Ama, sadece bir kez değil. Günlerce böyle oldu.
Bana başka seçenek bırakmadığı için ev sahibine yalvarıyordum ve bir gün önce aldığım uyku hapı, uykusuzluk tüm endişelerimi terk etmemi sağladı.
Ve ~ gözlerimi açtığımda, bir prensesdim.
***
“Abwa.”
Bugün diğer günlerle aynıydı. Bütün gün boyunca yedim, kakaladım ve boş bir şekilde bir şeylere baktım. Bu gerçek mi yoksa sadece bir rüya mı?
“Güzel prensesimiz Athanasia.”
Şanslıyım ki sadece kötü hizmetçiler değil, aynı zamanda iyi hizmetçiler de vardı.
Benimle oynarken, çıngırak sallayan hizmetçi gülümsedi. Kahverengi saçlı ve saf mavi gözlü genç ve güzel bir hizmetçiydi. 20’li yaşların başında görünüyordu ve bu ay bana bakacak hizmetçi gibi görünüyordu bu kız.
Prenses olduğum için neden bir dadı değilde hizmetçim var? Pfft! Çünkü kötü muamele gören prensesdim.
“Hızlı ve sağlıklı büyümelisiniz.”
O kadar güzeldi ki, onunla ilk tanıştığımda yaptığım tek şey, sadece yüzüne bakıp başımı boş yere sallayıp saçmalamaktı. Masum hizmetçinin adı Lillian’dı. Ah, adının bu aşırı güzelliğe ne kadar iyi uyduğu!
Bu yüzden ona kısaca Lily diyorum. Böyle bir güzelliğe sahip bir hizmetçinin yüzüne bakan insanlar boşlukta kalıyorlardı. Ah, zaten güzel bir hayatım yok.
“Uwa, bah.”
Ama sakinlik sonunda Lily’nin bana bakan yüzü hüzünle dolmuştu. Ah hayır, bu önümdeki böylesine güzel bir kıza baktığımda kalbim parçalara ayrılıyormuş gibi geldi. Lily bana baktığında bir şey hatırlar ve sık sık bu yüzü yapardı.
Ablacım, böyle bir surat yapma. Gülümsediğinde daha güzel görünüyorsun.
“Benim güzel prensesim. Uyku zamanı.”
Ama mutluluk sadece bir dakika sürdü, Lily’nin ifadesini görünce, hiç birşey anlamamıştım.
Güneş gökyüzünde tam yukarıda iken bana uyumamı söylüyor, hala çok enerjiğim! Bebek olduğum için zaten çok uzun süre uyuduktan sonra bile uykulu hissetmeme rağmen, bu farklı bir durumdu. Benimle daha çok oyna abla. Burası çok sıkıcı.
“Olmaz. Sadece yiyeceklerinizi yediğinizde ve sağlıklı bir şekilde uyuduğunuzda büyüyeceksiniz.”
Saldırım işe yaramadı. Bana yumuşak iki elinin altında çıngırağı sallarken , bir kez daha gülümsedi.
“Lillian!”
O anda kapı açıldı ve bir ses duyuldu. Bu hizmetçi her zaman bunu yapıyor.Ben zayıf ve ufağım, bu yüzden kolayca korkuyorum!
Bu sesi duyduktan sonra Lily’nin, kaşları arasında kırışıklıklar oluştu. Korktuğumu düşündüğü için nazikçe göğsüme dokunan elleri beni iyi hissettirdi.
“Prenses Athanasia, bir dakikalığına dışarı çıkacağım ve yakında geri geleceğim.”
Güzel bir an olmasını dilediğim için arkasından ellerimi salladım. Yine de, gözlerinde savaşmaya çabalıyormuşum gibi görünecek. Offf.
Yalnız kalırken, odanın mobilyalarına göz gezdirdim. Muhteşem olan odaya baktım ve tavandaki desenleri gözlemledim. Gittikçe daha fazla ışıltılı mobilyalar ve süslemeler görüyordu gözüm.
Onları gördüğümümden beri merak ediyorum, bunlar gerçek altın mı? Yoksa lanet imparator sahte altın mı kullanmıştı.O kadar da yüzsüz olamaz herhalde. Daha sonra dişlerim çıktığında onları ısırmayı denemeliyim. Hala hayatta olursam tabii o başka bir hikaye.