Evlerin çatısından dökülen sular yerleri ıslatıyordu. Dün gece yağan yağmurdan dolayı sabah kalktığımızda güzel bir gökkuşağıyla karşılaştık. Binaların arkasından gökkuşağının silinişini izledim. Glazz yanıma geldi. Onun atını aldık ve saraya doğru yola koyulduk. Giderken hiçbir şey konuşmadım. Sadece sokakta gezen insanları izledim. Saraya vardığımızda atını bir ağaca bağladı.
“Ben burada seni bekliyor olacağım. Sen gidebilirsin.”
“Neden sen de benimle gelmiyorsun?”
“Çünkü Kraliçe seninle konuşacağını söyledi, benimle değil.”
Dudaklarımı büzdüm. Sonra kafamı sallayıp uzun merdivenlere doğru yöneldim. Merdivenlerde beni bir kahya karşıladı. Önümden gidip bana yolu gösterdi. Büyük bir kapının önünde durduk. Kapıda duran muhafızlardan biri bana kapıyı açtı.
“Kraliçe sizi bekliyor Bayan.”
Gülümsedim ve içeriye girdim. Uzun salonun en sonunda gösterişli bir koltukta oturuyordu. Bana baktı.
“Yanıma gelebilirsiniz.”
“Ah peki.”
Yavaş adımlarla ona doğru yürüdüm. Sonra eğilip kendimi tanıttım.
“Senin kim olduğunu biliyorum. Bu eski formaliteler canımı sıkıyor, ayağa kalkabilirsin.”
Ayağa kalktığımda gülümseyen yüzüyle buluştum. Sonra bana doğru yürüdü.
“Gel senin için bir şeyler hazırlamalarını söylemiştim. Misafir salonunda oturabiliriz.”
Onu takip ettim. Büyük salondan daha küçük şömineli, geniş oturma takımı olan bir yere geldik. Bana gösterdiği yere oturdum. Hizmetçiler masayı tatlılarla doldurdular. İşleri bitince gittiler sonra bakışları kapıya yöneldi.
“Muhafızlar siz de gidebilirsiniz.”
Yalnız kalınca biraz gerilmiştim. Omuzlarımın kasıldığını hissettim. Kraliçe çayını yudumladı. Sonra tekrar bana döndü.
“Evet. Bayan Rin. Sizinle açık konuşmak istiyorum. Kafanızdaki soruları tahmin edebiliyorum. Bugün sizinle bunları konuşmak için hazırlandım. İlk olarak neden sizinle bu kadar ilgilendiğimi ve sizi korumamın nedenini anlatacağım. Ama bunu söylediğimde diğer bütün sorularınızın cevabını zaten almış olacaksınız.”
“Tamam majesteleri sizi dinliyorum.”
“Bende senin gibiyim Rin. Bunu daha önce kimseye anlatmamıştım. Aileme bile. Seni Rodel ‘in bana anlattığı gün inan çok şaşırmıştım. Rodel bana geldiğin sırada bir ışık çıkıp, senden kar taneleri yayıldığını görmüş. Benimle aynı olabileceğini o zaman düşünmeye başladım. Ne zamandır seni çağırıp sana her şeyi anlatmayı istiyordum. Kendimi hazır hissedince bunu yapmaya karar verdim. Artık eşim de hayatta değil. Beni dinleyecek bir yakınım yok diye üzülüyordum. Sonra aklıma sen geldin. Yıllar sonra bu farklı dünyada benimle aynı şeyleri yaşayan biri var diye düşündüm. Seni bir anda kendime çok yakın hissettim.”
“Majesteleri sözünü kestiğim için özür dilerim ama ne demek istediğinizi anlayamıyorum. Sizin gibi önemli birinin ne yönden benimle aynı olduğunu anlayamıyorum.”
Kraliçe bir süre çayına baktı. Yüzünde buruk bir gülümseme vardı.
“Buraya ne zaman geldiğimi ve ailemi hatırlamıyorum. Daha doğrusu eskiden hatırlardım ama artık bütün anılarım benden alındı. Eğer anılarım hala bende olsaydı yıllar geçmesine rağmen o dünyayla aramda bir bağ olacaktı. Belki de böylesi daha iyiydi dedim kendi kendime. Çünkü eğer hâlâ eski ailemi ve anılarımı hatırlamış olsaydım onlar her aklıma geldiğinde kalbimi özlem ve üzüntü saracaktı. Ama şimdi burada sanki yeniden doğmuşum gibi bütün anılarımı kaybedip bu pişmanlıklar ülkesinin bir insanı oldum. Ahh sanırım çok hızlı gidiyorum.”
“Bir dakika her şey çok karmaşık. Siz de benim gibi başka bir yerden mi geldiniz? Anılarınızı hatırladınız ve tekrar mı unuttunuz?”
“Evet ben çok küçükken buraya geldim ama ne zaman geldiğimi hatırlamıyorum. Bildiğim tek şey bana çocukluğumdan beri bana bakan bir hizmetçinin olduğuydu. Onu annem gibi görüyordum. Ben bu ülkeye pişmanlıklarımdan dolayı geldim. Benim diğer dünyadaki pişmanlığım zengin olmaktı. O yüzden kaderim olan yerde uyandım. Bu sarayın bahçesinde… Pişmanlıklarımın hepsini yerine getirince bana uyandığım yere gidip anılarımla gelen o şarkıyı söylemem gerektiğini yazan bir mektup aldım. Ama ben gitmemeyi seçtim. Burada kaldım. Mektupta ne yazdığını hatırlamıyorum ama bütün anılarımı unutmam kendi seçimimdi. Beni burada tutan şey diğer dünyaya gitmemden daha değerliydi.”
“Ama neden? Sizi durduran şey neydi?”
Şaşkınlık içerisinde soruyu sorduktan sonra saygısızlık yaptığımı fark ettim. İkinci kez sözünü bölüyordum. Ama tüm bu anlattıkları çok ilginçti. Kendime engel olamamıştım.
“Beni hayalimi gerçekleştiren kişi durdurdu. Ülkenin en zengin insanı olup hayalimi gerçekleştirdim. Ama onu bırakmak istemedim. Hiçbir zaman buna pişman olmadım. Bana bu hayatı yaşama imkânı veren Kral Andre ‘ye her zaman minnettarım.”
Gözlerim doldu. Kafam karışıktı. Anlattığı şeyler bana rüyadaymışım gibi geliyordu. Benim gibi birinin daha olduğunu bilmek umutlanmama neden olmuştu. Bazı şeyleri anlamaya başlamıştım ama hâlâ bilmek istediğim şeyler vardı. Söylediği sözleri anlamak ve idrak edebilmem için zaman gerekiyordu. Sonra biraz durdu. Bende bunu ona soru sormam için bir fırsat bildim.
“Majesteleri size bir şey sorabilir miyim?”
“Tabi ki sorabilirsin.”
“Neden peki burada uyandık. Galina Krallığını özel yapan şey ne?”
Gülümsedi. Doğruca gözlerime bakıyordu.
“Buradaki ünlü güvercin heykelini görmüş olmalısın. Onun hikayesini sana anlatan oldu mu?”
“Evet. Bana bir arkadaşım anlatmıştı. Ama bunun bizimle ne ilgisi var?”
“Beni dikkatle dinle Rin. Burası hem pişmanlıkların hem de umutların Krallığı. Güvercin Galina ‘yı temsil ederken, kar tanesi buraya 5 yılda 1 diğer dünyadan gelen insanları temsil ediyor. Sadece bizim gibi insanlar geldiği zaman kar yağar. Sen geldiğinde de uzun bir süre kar yağmıştı.”
“Yani tüm bu olanlar bizim geldiğimizi gösteren işaretler miydi? Neden biz seçildik? Neden 5 yılda 1 kere?”
“Detayları bilmiyorum ama evet diğer dünyadan bir insan geldiğinde kış mevsimi başlar. Bunu halk efsanelerinden anladım. Halk bizi efsanedeki peri zannediyor. Onlar için mutluluğu yani karı dağıtan peri rolündeyiz. Aslında biraz düşünürsek bunu anlayabiliriz. Bunları ilk anladığımda ben de çok şaşırmıştım. Seni anlayabiliyorum.”
“Gerçekten çok tuhaf. Yani iki ayrı dünya mı var? Buraya pişmanlıklarımızdan dolayı gönderiliyoruz ve onları gerçekleştirdiğimizde kendi dünyamıza dönebiliyoruz. Böyle bir yere geldiğime inanamıyorum. Hayallerini yaşayamayan bütün insanlar buraya mı geliyor demek bu?”
“Hayır. Bunu tam olarak bilmesem de öyle olduğunu zannetmiyorum. Bizi diğer insanlardan ayıran bir özellik olmalı. Bunu çok düşündüm. Kendi anılarım geldiğinde bu konuda bir kaç fikrim oldu. Buraya birden fazla pişmanlığı olan insanlar geliyor olabilir. Ya da hayatları boyunca hep bir şeyi istemiş insanlar. Bunun bir çok nedeni olabilir.”
Sonra heyecanla bana döndü. Elimi sıktı.
“Senin pişmanlıkların neler Rin?”
“Ben… Ben diğer dünyada bir polis olmak istemiştim. Beni kabul edecek arkadaşlarım olsun istemiştim… Daha fazlası aklıma gelmiyor.”
“Hımm. Senin de hayatın zor geçmiş olmalı. Umarım hayallerini gerçekleştirebilirsin. Hepsini gerçekleştirdiğinde sana da bir mektup gelecektir. O zaman bir karar vermen gerekecek. Umarım zamanı geldiğinde en doğru kararı seçersin.”
“Ben hatıralarımı tamamlamamış olsam bile her gün ailemi özlüyorum. Ne kadar hayatımı zorlamış olsalar da…Ama buradaki insanları da çok seviyorum. Buna karar vermek çok zor olacak.”
“Üzülme. Sadece doğru zamanda doğru kararı vermelisin. Ben mektubu aldıktan sonra eve dönmeyi istememiştim. O günden sonra tek tek anılarımı kaybettim. Tek hatırladığım o şarkının bir kaç satırı. Biliyor muydun? Bu duyduğumuz şarkı burdaki en yaşlıların bildiği bir halk türküsüymüş. Şimdilerde pek söylenmiyor bile.”
“Sanki her şey tek tek yerine oturuyor gibi.”
“Evet…”
“…”
“Rin. Ben geri dönmek istemediğim için hiç denemedim ama bir gün geri dönmek istediğinde bir daha bunu yapamayabilirsin. O yüzden bunu şimdiden düşün. Vaktin geçtiğinde her şeye geç kalmış olabilirsin.”
“Bu çok korkutucu. Bir seçim yapmak… Senin duyduğun şarkıda benim duyduğumla aynı mı?”
O sözleri söylerken ben de ona eşlik ettim.
“Geleceği seçer misin?
Hayallerin hiç bitmesin..
Bakma, sakın arkana
Sessizce düşen kar tanesi..”
Birlikte söylediğimiz sözler sanki bana güç vermişti. Çok keyif almıştım. Birbirimize baktık sonra bir şeyi hatırladım.
“Karları siyah mı görüyorsunuz beyaz mı?”
“Eskiden beyazdılar ama siyaha dönüştüler.”
“Gerçekten inanılmaz. Sanki bir peri masalının içindeymişiz gibi. Hala duyduklarıma inanamıyorum.”
Çayını yudumlamadan önce bir iç çekti.
“Belki de öyledir. Belki bir peri masalı değildir ama kar tanelerinin masalı olabilir. Geldiğinde senden kar tanelerinin çıkması bunun bir işareti olabilir.”
Biraz düşündüm. Önümdeki kurabiyelerden bir ısırık aldım. Kraliçe bana bakıyordu.
“Merak ettiğin başka bir şey var mı?”
“Beni sadece sizinle aynı dünyadan gelmiş olduğum için mi korumak istediniz?”
“Evet. O yüzdendi.”
“Ne kadar naziksiniz. Doğrusu ilk başlarda benden Rodel gibi casus olabileceğinden dolayı gözetim altında tuttuğunuzu zannederdim.”
“Hayır. Aksine senin sayende iki suçluyu yakalamışlardı.”
O gün aklıma geldi. Zorlukla bir gülümseme yapabildim.
“Doğru ya.”
Bir süre sessizlik kapladı odayı sonra Kraliçe konuyu değiştirdi.
“Aslında seninle bir şeyi daha konuşmak istiyordum. Şövalye alımları hakkında… Turnuvaya katıldığın zaman sana vereceğim isimi kullanmanı istiyorum.”
“Bana neden isim vereceksiniz?”
“Sana yeni bir ad vereceğim. Yeni bir kimlik.. Eğer bir şövalye olursan ülkede çok fazla adın geçecektir. İnsanlar senin geçmişini merak ettiğinde onlara cevap vermen zor olacaktır. İlerde bunun bir sorun olmasını istemeyiz. Ayrıca ismi çok farklı. Şövalyeliğe katıldığında sana yeni bir hayat hikayesi uyduracağım. Mesela Glazz ‘ın bir akrabası gibi. Bu şekilde nereden geldiğin hakkında kimse şüphe etmeyecektir.”
“Bu mümkün değil. Neden bunu yapıyorsunuz? Bu kadar ileri gitmenize gerek yok.”
“Kendi isteğine yaklaşman için sana bir fırsat sunuyorum. Belki çok ileri gidiyorum ama burada tanımadığım insanlar arasında, hafızamı her gün kaybetmeyi göze alırken nasıl yalnız hissettiğimi bilemezsin. Yıllardır içimi dökebildiğim tek kişi sensin. Bu yüzden benim için özel birisin… Hem sen de bunu istemez misin? Bu sayede güzel bir ücret de alacaksın ve başkaları benimle olan ilişkini görünce dikkat çekmeyeceksin. Biliyorsun Glazz bile sana gerçekte neden bu kadar ilgili davrandığımı bilmiyor. Ama o birliğin işleriyle ben ilgileniyorum. O zaman konuştuğumuzda kimse bir şey düşünmeyecektir.”
“Bu öyle kolayca olabilecek bir şey mi?”
“Hayır. Değil. Bu yüzden o sınavları geçmelisin. Sıradan bir şövalye olup, yeteneklerinle unvanını yükseltmelisin. Ayrıca bu ülkede kılıç ustası bir kız yok. Sadece gizli birlikten iki kız var. Ama onların varlığını da halk bilmiyor. Yani eğer kazanırsan bu krallıktaki ilk kız kılıç ustası olacaksın. Sence de iyi değil mi?”
“Bugün dinlediklerimden sonra sanırım daha fazla şey düşünemiyorum. Lütfen bana düşünmem için müsaade edin majesteleri.”
“Haklısın. Anlaşılması zor şeyler… Tamam. İstediğin gibi olsun. Şimdi daha fazla konuşmayalım. Tatlıların keyfini çıkar.”
Bir süre konuşmadık. Çaylarımızı içtik. Bu süre içinde düşünüyordum. İsmimi değiştirmek bana bir zarar vermez. Aksine bu iyi olabilir. Bunun çok da düşünmeye değer bir konu olmadığını anladım. Kraliçeye döndüm.
“Benim bundan sonraki kimliğim ne olacak?”
Hafifçe gülümsedi.
“Ribella. Senin ismin Ribella olacak.”
İlk duyduğumdan itibaren bunu sevmiştim.
“Ribella… Teşekkürler Majesteleri. Her şey için…”
Elimi tekrar okşadı.
“Buraya geldiğin için ben teşekkür ederim.”