Sabah erkenden kaldırıldım. Glazz’ ın üstüme döktüğü suyla yataktan sıçradım.
“Neden beni böyle uyandırıyorsun!?”
“Ne kadar çok bağırsam da beni duymadın. Kış uykusundaki bir ayı gibi uyuyordun.”
Sinirli sinirli kalkıp içimden söylenmeye başladım. Onun cezalarına katlanmak istemediğimden bu sözleri içimden söylemem gerekiyordu. Yatağımı topladım. Glazz çıkarken birden bana dönüp seslendi.
“Bugün başka kıyafetler giyeceksin. Kılıç antrenmanlarını uzun elbiselerle yapmak çok külfetli olur. Hima’ dan sana bir kaç kıyafet almasını istemiştim. Onun yanına git ve kıyafetlerini al.”
Kapıyı kapatıp daha ağzımı açacakken gitti. Derin bir iç çektim. Onun bu tavırlarına yavaş yavaş alışıyordum.
Hazırlandım. Bana alınan siyah pantolonu ve gri kısa kollu gömleği giydim. Altına uzun çizmelerimi çekip saçımı at kuyruğu yaptım. Glazz’ ı aradım. Oteli talan etsem de onu bulamadım. Çoktan sinirlenmeye başlamıştım bile. En son bahçeye çıktım. Çimenlere uzanıp ağzındaki uzun otu çevirirken gökyüzüne bakıyordu. Yanına hızla gidip otu ağzından fırlattım.
“Ne yapıyorsun!”
“Nerede olduğunu söyleseydin. Seni arayıp durdum.”
“İçeride mi çalışacağımızı düşündün? Seni zeki sanıyordum.”
“Offf. Hadi kalk!”
Yavaşça doğruldu. Yanında duran tahta kılıcı alıp yere bastırdı. Ondan güç alarak kalktı. Büyük cüssesi karşımdaki güneşin ışıklarını kesti. Ağzını gere gere esnerken konuştu.
“Bugün 1. Gün olduğu için seni çok zorlamayacağım. Bayan olduğun için daha kolay şeylerden başlayacağız.”
“Teşekkürler. Zaten şu sıralar biraz yorgun his-”
“Diyeceğimi mi sandın?” Dedi ve kısa bir kahkaha attı.
Yüzüm bir anda düşerken ona boş gözlerle baktım. Yine benimle dalga geçiyordu. Sonra ona meydan okumak adına bozulduğumu hissettirmeden çarpık bir gülümseme takımdım.
“Ah sonra eğittiğin öğrencinin güçsüz biri olduğu ortaya yayılınca senin namın düşecek. Ne de olsa eski şövalye birliğinden biri olarak güzel bir eğitmen olman lazım. Ben de yorgun olduğum için bana acıyacağını falan düşündüm. Senden beklendiği gibi hayal kırıklığına uğratmadın beni.”
“Heh! Ne sandın. Merak etme! Bir haftada seni kas yığını haline getireceğim.”
“Haha! K -kas yığını mi? Sadece güçlensem yeter değil mi?”
Sinsi bir bakış atıp “Evet! Güçleneceksin!”
Bana elindeki tahta kılıcı uzattı.
“Normalde ilk idmanlar 500 kılıç sallayarak başlar. Ama sen günde 700 kılıç sallayacaksın. Bunların yanında 100 mekik, 100 şınav..”
“Bekle! Alıştıra alıştıra arttırsak olmaz mı? Ya vücuduma çok yüklenip bayılırsam ya da yarına hiç gücüm kalmazsa! O zaman ne yapacağız.”
“Hımm. Mantıklı böyle bir şeye de izin veremeyiz. Onun için beslenme düzenini de değiştireceğiz. Ve antrenmanlarının sayısını biraz indiririz. 3 gün sonra arttırırız. Ve bu böyle her üç günde bir artarak devam eder.”
“Tamam.”
İlk önce bana nasıl kılıç tutulacağını, doğru pozisyonları öğretti. Daha sonra kendi alıştırmalarımı yaparken beni izleyip kusurlarımı buldu. Terler içinde kalmama rağmen çok mutlu hissediyordum. Sanki uzun zamandır sevdiğim bir eşyamı yeni bulmuşum gibi bir histi. Bir gün böyle bitti. Otelin merdivenlerine oturdum. Tahta kılıcı kaldırıp ağaçların arasından süzülen ay ışığına doğru uzattım. İçimden geçenleri mırıldandım.
“Ben de şövalye olmak istiyorum.”
Evet! Sadece kendimi korumayı değil kraliyetin sadık bir şövalyesi olmak istiyordum. İnsanlara yardım etmek, kötüleri yakalamak… Sanki bir süper kahramanmış gibi. Hayır. Bir polis gibi..
Başıma yıldırım hızıyla çarpan baş ağrısı yeni anıları getirdi bana. Uzun zamandır yaşamadığım bu hissi unutmuştum. Daha küçük yaşlarda görünen benim yanımda bir adam vardı. Beni sırtına alıp koşturdu. Sırtındayken elimi silah şeklinde yapıp ileriye uzatıyordum.
“Bir süper kahraman gibi! Kötü insanları yakalayıp senin gibi olacağım! Büyüdüğümde ben de senin gibi olmak istiyorum!”
Kocaman bir gülümsemeyle etrafa silahımı doğrulturken biri seslendi.
“Hadi yemeğe gelin! Bu kadar oyun yeter!”
Beni o adamın başından alıp kafamı okşayan kişi babamdı. Yüzünü ilk defa net görmüştüm.
“Benim prenses kızım büyüyünce polis mi olacakmış?”
“Evet! Hem de çok cesur bir polis.”
Küçük ben kikirdeyerek babasına sarıldı.
Hatırlamıştım o kişi babamın arkadaşıydı. Bir polisti. Bizim eve her geldiğinde onunla oynardım. Bir gün bana polislerin ne yaptığını anlatmıştı. O günden beri ben de polis olmak istiyordum.
Sonra birden hatıralarım başka bir anıya geçiş yaptı. Bu sefer biraz daha büyüktüm. Okuldan yeni gelmiştim. Üstümü çıkarmadan, çantamı yere koydum ve bilgisayarımı açtım. İzlediğim şeyler polis eğitimleri, savunma teknikleri, her zaman izlediğim boks maçlarıydı. Ezbere bildiğim videoları açıp arada bir ekrana bakarak taklitlerini yapıyordum. Çok komik gözüksem bile kararlı ve keskin bakışlarım ne kadar ciddi olduğumu göstermeye yetmişti.
Birden nefesim kesilip kendime geldim. Gözlerim açıkken sanki önümdeki şeyleri görmeyip başka dünyaya ışınlanıyordum. Bu duygu uzun zamandan sonra tüylerimi ürpertmişti.
Demek ben her zaman polis olmak istiyordum. Ama ailem buna karşı çıkıyordu. Tek hayalim buydu. Bu yüzden bugün eğitimde çalışırken tattığım duygular bana tanıdık gelmişti. O zaman polis olamadıysam burada şövalye olurum! Aradaki tek fark silah yerine kılıç kullanmamdı. Ama bu bana daha çok uygun gibi geldi. Özellikle o izlediğim kılıç turnuvasındaki hayranlığımı hatırlayınca. Ayağa kalktım. Sonra bir kez daha kılıcı kaldırıp gökyüzüne uzattım.
“Buradaki hedefim mükemmel bir şövalye olmak! Bu tahta kılıç gerçek bir kılıca dönüşecek! Hayalimi gerçeğe dönüştüreceğim.”
Kendimi bir çocuk gibi hissettim. Ne yapmak istediğini yeni keşfetmiş olan küçük bir çocuk gibi. Anılarımdaki eski ben gibi. Sorun değil. Nasıl hissedersen hisset sadece yapmak istediğini yap. Artık yolumda engeller yok. İstediğimi gerçekleştirecek bir ben varım.